kefaret

Az bir yazara nasip olan evrenselliğe ulaşmış bir yazardır Ian Mc Ewan. Kitapları birçok dile çevrilmiş ve filmlere esin olmuştur. Bu romanı iki nehir şeklinde okuyabilirsiniz: Birinci nehirde yetişkinliğe doğru ilerleyen çocukların mücadelesini, ikinci nehirde insanlık adına trajik bir dönemi okuruz. İkinci Dünya Savaşı çıkmak üzeredir. Dunkirk Cephesi henüz sakin bir noktadır. 

 

İngiltere kırsalında büyük bir ev… Çocuklar… Yetişkinler… Dingin bir yaşam…  Briony, hayalperest bir kız çocuğudur, bazen masa başına oturup yazılar yazıyordur. O günlerde bir tiyatro eserini onlara misafir kuzenleriyle birlikte icra etmeye çalışıyordur. Bu çocukça çaba Briony’nin üniversite çağındaki ablası Cecilia’yı gülümsetiyordur. Cecilia tipik bir gençlik bunalımı içindedir. Aile soyağacı çıkarmak gibi tasarıları vardır ama hiçbir şey yapmıyordur.

S 33: Cecilia’yı engelleyen yoktu; çekip gitse kimse aman aman umursamazdı. Onu tutan şey, uyuşukluk değildi – bazen, sinir bozacak kadar hareketli, telaşlıydı. Yalnızca çekip gitmesinin engellendiği, burada ona ihtiyaç duyulduğu duygusundan hoşlanıyordu.

 

 

Briony, harika bir çocuktur. Onu ciddiye alan bilinçli ebeveynlere sahiptir. Annesi, onun her yazdığını okuyordur mesela. O günlerde gösterişli evlerine bir misafir (Leon) bekleniyordur; oyunun yazılış amacı da budur, Briony bu misafiri etkilemek istiyordur. O yüzden yaramaz ve aklı bir karış havada olan kuzenlerini oyununa çekmeye çalışıyor, provalar tasarlıyordur. Ama nafile…

S 48: Provalar düzen duygusunu altüst ediyordu. Oysa Leon’u etkilemenin çok daha basit bir yolu vardı: sırf onun için bir öykü yazmak, sayfaları eline tutuşturmak ve okurken onu izlemek.

 

Büyük ev, duygusal maceralara açık bir kalabalığı ağırlıyordur. Cecilia ve Briony… İkiz kuzenler ve ablaları Lola… Beklenen misafirin teşrif etmesiyle tamamlanır aile: Leon… Leon ailenin diğer çocuğudur. Yanında çok zengin bir arkadaşıyla gelmiştir. Çikolata imalatçısı bu arkadaş sayesinde döneme dair bilgiler ediniriz: Hitler, Avrupa’yı kasıp kavuruyordur, İngiltere’ye saldırması ise muhtemeldir. İşte bu misafir genç, her askerin cebine konacak bir çikolata işi kapmak istiyor, para hırsıyla yanıp tutuşuyordur. Bekârdır. Beklenen ise Cecilia ile aralarında bir elektriklenmenin olmasıdır. Fakat bu genç misafir gözünü, Cecilia’nın kuzeni, ikizlerin ablası Lola’ya dikmiştir. Evin emektar hizmetçisinin oğlu Robbie ise Cecilia ile aynı yaştadır. Çok akıllı bir gençtir. Ev sahiplerinin sağladığı burs sayesinde Cambridge gibi ünlü bir üniversiteyi bitirmiştir. O günlerde gönlünün Cecilia’ya kaydığını fark eder. Onları bir tesadüf, bir kırılan antika vazo aynı noktaya çekmiştir. Robbie, bir tutkunun keşfi içindedir. (Yazarın hüneri tam bu aşamada kendisini gösterir: Arka plana bir gerilim yerleştirip romantik bir meseleyi öne çeker ve okurunu büyük bir heyecana sürükler.)

S 87: Kendine engel olamadı, kitabı burnuna yaklaştırdı, derin derin kokladı. Toz, eski kâğıt, kendi elindeki sabunun kokusu, ama kızdan kalma hiçbir şey. Bu ileri aşamaya, aşk nesnesini fetiş haline getirme noktasına nasıl gelmişti? Bu duygu ona sinsi sinsi tırmanmayı nasıl başarmıştı?

 

Leon, evin büyük oğludur. İyimser, neşeli ve kadirşinas bir gençtir. Duyarlı kişiliğiyle kız kardeşlerinin sevgilisidir. Onun eve girişi bir olay olmuştur. Yemeğe ise dostları Robbie’yi de çağırmıştır. Bunu öğrenen Cecilia’nın ilk tepkisi öfke, ikinci tepkisi ise bir hassasiyet olmuştur. Bir anda geceye daha çok önem atfeder ve özenle giyinir. Son günlerdeki yaşamına anlam veremeyen Robbie ise bir mektupla ulaşmak ister Cecilia’ya, taşıma görevini ise Briony’ye verir fakat bu akıllı bıdık mektubu yolda okur. Cecilia mektupla farklı duygulara savrulurken Briony’yi kuzenleri Lola ziyaret eder. Aile o günlerde bir trajedi içindedir aslında, merkezde ise Lola vardır. Lola’nın annesi Hermonie (Briony’nin teyzesi) sevdiği adamla Paris’e kaçmış, üç çocuğunu ortada bırakmıştır. İkiz oğlanlar ve genç bir kız olan Lola… Çocuklar evlerine dönmek istiyordur. Yani Lola sürekli zıplamak isteyen dikenli bir topu bir tutma hedefindedir ve bu zorlu çaba onu çok yoruyordur. İki kederli kız bir araya gelince dedikodu da kaçınılmaz olur: Briony mektuptan bahseder Lola’ya. Lola ise zengin insanlara has bir paranoya ve gerginlikle karşılar bu durumu.

S 117: “Bana kalırsa polisin bundan haberi olmalı.”

Çünkü Robbie, yanlış kâğıdı koymuştur zarfa. Müstehcen, küstah ama duygulu… Cecilia ise cevap olarak onu kütüphanede gizli bir yere sürüklemiştir. Orada iki dudak birleşmiştir. Bir yabancı göz ise karanlıktan eşikte şok içinde parlamıştır: Briony… Peki, bu bir aşk mıdır? Briony bu durumu nasıl yorumlamalıdır? Yazar çocuklara dönük başarılı gözlemlerinin şahikasını bu anlatıyla oluşturur: Briony akıllı, çok akıllı ama tezcanlı bir kız çocuğudur. Şerbetlenmiştir ailesi tarafından, övülüp köpürtülmüştür, yaşından büyük davranmaya da biraz zorlanmıştır. 

S 133: Akılları karışmış bir halde, konuşamadan bakışıyor, incelikle oluşturulmuş, son derece duyarlı bir şeyin ellerinden kayıp gidebileceğini seziyorlardı. Bir çocukluğu paylaşmış olmaları, çok eski arkadaş olmaları şimdi bir engeldi: Eski benliklerinin önünde utanıyorlardı.

 

Emily… Evin annesi. Migrenden muzdarip nazik, soylu bir hanımefendidir. Ömrünü çocuklarına ve evlerine adamıştır. Bakanlıkta üst düzey bir görevde bulunan kocasının yokluğunu da sırtlamıştır solgun bir sırıtışla. Direnç göstermez yaşama. Uyumludur genelde. Kocasının geceleri eve gelmeyişine bile içerlenmez. Aldatılma düşüncesini dahi bir şekilde yumuşatır. O geceki yemekte ise başköşededir çünkü kocası yoktur evde. Henüz sevişmenin buharından kurtulamayan Cecilia ve Robbie, gerginlikle bekleyen Briony, kaygısız oğlan çocuğu Leon, onun arkadaşı Marshall, Lola ve ikiz kardeşler… İkiz kardeşler henüz küçüktürler, yaramaz ve doyumsuzdurlar. Annelerini özlüyorlardır. Tuvalete diye kalkarlar masadan. Geriye onlardan bir mektup kalır. Evden kaçmıştır bu minik afacanlar. Romanda gerilim artar.

S 153: Emily, bir anda en kötüsünü düşündü. İkizler neredeydi?

 

Gerilime iğrenç bir suç eklenir: Briony, ikizleri ararken çalıların arasında kuzeni Lola’yı ve kaçan bir erkeği görür. Lola perişan vaziyettedir. Briony, tam görememesine rağmen emin olur: Kaçan kişi ablasına kütüphanede saldıran Robbie’dir. Bu görüye müthiş bir iradeyle sarılır ve herkese bu yönde açıklamalar yapar. Eve polisler doluşur, Briony düşüncelerini kanıtlamak için ablasının odasına girip mektubu bulur ve yetkililere teslim eder. Cecilia çok sinirlenir ve gecenin en beklenilmez anında Robbie gözükür. Yanında ikizler… Robbie kendisini inceleyen polisleri görünce şaşkınlığa sürüklenir. Briony ise yaşamı kendi yazdığı bir hikâye gibi görmeye devam eder.

S 180: Asla bağışlanamayacak bir şeyi bağışlatmak adına, ne kadar da aşağılık bir girişimdi bu! Briony’nin inancını pekiştiriyordu: Kötülük son derece karmaşık ve kafa karıştırıcı bir şeydi.

Çocuklar bu hazin olayın ışığında büyümeye çalışırlar. Onların büyürken yaşadıklarını okuruz. Kuşkular, acabalar, pişmanlıklar…

 

İkinci Dünya Savaşı… Dunkirk… Kanlı günler… Hapisten çıkan Robbie, göğsünde Cecilia’nın mektubuyla cepheye er olarak koşar. Cecilia ise bir irade örneği gösterip konforlu yaşamından vazgeçmiştir; ailesini affedememiş, hemşire olmuştur. Mektuplara dökmüştür aşkını. Ona göre asıl suçlu – şüpheleri de vardır – evde çalışan bir kadının oğludur. Fakat polis hiç ilgilenmemiştir bu ihtimalle. Robbie’nin birinci tutsaklığı ona güvenen insanların davranışlarıyla, ikinci tutsaklığı adalet temsilcilerinin önyargılarıyla başlamıştır. Hapisteyken Cecilia’ya gönderdiği mektuplar bile cinsel saldırı suçlusu olduğu için yetkililer tarafından okunup öyle gönderilmiştir. Hep gözetim altında tutulmuştur. Cecilia ailesinden ayrıldıktan sonra hemşire olup cephede geri hatta geçer. Savaş, bu iki genç âşık için romantik ve tehlikelidir.

S 224: Robbie yeterince zaman tanımıştı, şimdi üstüne düşeni yapma sırası onlardaydı. Onun görevi yalındı: Cecilia’yı bul, onu sev, onunla evlen ve utanç duymadan yaşa.

 

McEwan usta bir yazar… Sık başvurmadığı benzetmeleri ise incelikle seçilmiştir. Zaman zaman cümleleri uzatıp bir imge dizisi oluşturur zihinde.

S 232: Karabasanlar bir bilim olup çıkmıştı. Biri, insanlıktan nasibini alamamış biri, bu iblisçe kükreyişi yaratabilmek için uzun uzun çalışmıştı. Ve başarıya ulaşmıştı – hem de nasıl! Bu yükselen, tırmanan ve bir kuşağın yok edilişine doğru gerilen uğultu, bizzat paniğin sesiydi; hepsinin içten içe çok iyi bildiği gibi bu kuşak, onların kuşağıydı.

Briony karakter olarak herkesten bir adım uzakta kalmayı tercih eder. Bakan ve gözleyendir. Yanılgılara açıktır. Özgüvenlidir. Yanılgıları süsleyecek kadar hayalperesttir. Bir suçla boğuşuyor ve kefaretin karanlığında yaşama tutunmaya çalışıyordur. Ablasına mektup yazıp tüm suçunu kabul eder. O da tıpkı ablası gibi hemşire olur. O günlerde savaş, İngiltere’nin kıyısına kadar sokulmuştur. Toplum tedirgindir. Robbie ise “yok olan” bir cephededir; kendisini Dunkirk’te bir gemiye zar zor atar, ülkesine geri döner. Bulur sevgilisini… Briony ise bir düğüne tanıklık eder: Lola ve Marshall… Çikolata imparatoru genç adam Lola’yı gelin olarak almıştır.

Briony ise gerçek suçluyu zamanla bulmuştur.

S 328: Briony’nin öncelikli derdi, ağlamamaktı. Böyle bir anda bundan daha aşağılayıcı bir şey düşünemiyordu. Rahatlama, utanç, kendine acıma – hangisi olduğunu bilmiyordu ama hızla yaklaşmaktaydı.

Ian Mc Ewan - Kefaret