
Sirte kıyısı
Farklı platformlarda bu
eserin Tatar Çölü isimli eserle birlikte okunması önerilmiştir. Kitabın arka
kapak yazısında da önerinin sebebi belirtilmiştir. Tatar Çölü, hayali bir
ülkenin hayali bir sınırıdır, çöldür, oradan sonrası yok gibidir, çölün hemen
kıyısındaki bir kalede ise askeri yaşam asgari bir muhteviyatla sürüyordur.
Sirte Kıyısı da bu şekilde bir mekânın betimiyle açılır.
S 10: Devlet görevlileri
Sirte’ye genellikle sıkıntıyla geçen bitip tükenmez hizmet yıllarında yapılan
bir hatanın kefaretinin ödendiği bir çile yeri gözüyle bakar; kendi isteğiyle
orada kalanlar ise Orsenna’ya rustik ve yarı yabanıl özellikler atfeder.
Roman biraz ağdalı bir
dile sahiptir. Paragraflar da oldukça uzundur. Ama ilk sayfalardan itibaren
başarılı bulduğum bir çeviri gözleniyordur. Ardı ardına dizilmiş sık betimler
yüzünden tempo düşüktür. Bununla birlikte tercih edilen sözcükler başarılıdır.
Anlatılmak istenene uygun bir dizi sözcük sizde “uzakta, ıssız, kendi
halinde, dışlanmış…” bir mekân duygusunu açığa çıkarır. Kaba bir tarifle
hayali bir şehir Orsenna’dan, Sirte isimli bölgeye gider kahramanımız.
Kahramanımızın adı Aldo’dur. Roman birinci ağızdan akar. Sirte’ye ulaşan
karakterimiz dingin bir yaşama başlar. Sirte askeri olarak önemini yitirmiştir
çünkü. Karakterimiz üç subay ve bir komutan tarafından yönetilen Sirte
Kalesi’ne beşinci rütbeli olarak katılır.
S 28: Beni kaleye
bağlayan bir giz vardı, yıkıntılar içinde saklanacak yerler bulmuş gibiydim.
Menzili ve süresi
belirsiz bir savaş hali vardır roman kurgusunda. Şöyle de okunabilir bu durum:
Barış yoktur. Barış yoksa savaş vardır. Sirte kıyısında hiçbir askeri faaliyet
yokken bile ufukta gözüken her kaçak tekne bir tehlike unsuru olarak ciddiye alınır.
Hemen savaş planları yapılır. Bir gün Aldo bu durumu değiştirme, deneyimli
komutanı Marino’yu uyarma gereği hisseder. Marino hem uyarılır hem uyarır.
S 45: Gençsin, seni
anlıyorum. Ben de vaktiyle senin gibiydim, görev aşkıyla doluydum. Başımdan çok
özel şeyler geçeceğini düşünüyor, yazgımın öyle olduğuna inanıyordum. Sen de
benim gibi yaşlanacaksın, anlayacaksın Aldo. İnsanın başından özel şeyler geçmiyor.
Sirte Kıyısı, mevcut
ülkenin sınırıdır. Karşı kıyı ise Fargistan isimli bir ülkeye aittir. Fargistan
demek gizem, savaş, bilinmez diyarlar ve kötülük demektir Sirte tarafında.
Tempo yavaş yavaş, diyaloglarla birlikte artar, diğer karakterin de sesini duyarız.
Romandaki bir ironi dikkat çekicidir: Aldo ilginç bir şekilde askeriyeyi,
askerliği o kadar da benimsemez. Ülkesini de benimsemediği gibi. Onun savaş
beklentisi ise bir hisler dizisidir. Zaman akar geçer. Günler, haftalar,
yıllar; çabuk geçer her şey…
Birbirine paralel ve
neredeyse bitişik duran iki düz çizgi çektiğinizi hayal edin. Bu çizgiler biraz
esnek olsun. İşte bu çizgiler Dino Buzzati’nin eseri Tatar Çölü’dür. Şimdi iki
çizgiyi de tam ortadan yakalayıp dışa doğru çekin. Ortada yuvarlak bir boşluk
olduğunu, boş bir alan oluştuğunu ama çizgilerin iki ucunun arasındaki
mesafenin azaldığını fark edersiniz. İşte bu yeni çizgiler de Julien Gracq’in
Sirte Kıyısı’dır. Tatar Çölü okuru alır, götürür. Sirte Kıyısı ise genişler,
genişler, bitmek bilmeyen betimlerle genişler. Sanki Tatar Çölü’nde es geçilen
tüm betimler bu romana mekân değiştirilerek konur. Çöl, deniz olmuştur, kum
tepeleri, bataklıklık… (Sözün özü Sirte Kıyısı’ndaki betim yoğunluğu ve cümle
uzunlukları, aralarda çok da gerekli olmayan vurgulamalar, detaylar,
açıklamalar biraz sıktı beni.) Gracq karakterlerin özelliklerini biraz daha
açar.
S 120: Marino’nun
yaşlandığına kuşku yoktu ama ondaki hayvansılık yaşlılığa özgü bir şey değildi.
Daha büyük bir derinlik içinde yaşamaya başlayan zihninin bozulmasından
kaynaklanıyordu yalnızca.
Bir toplumsal gerilim
ustaca betimlenir.
S 151: Daha aşağıdan
geldiği izlenimini uyandıran, insanı sanki ensesinden yakalayan ve masanın
çevresindeki polislerin ani bir sessizliğe gömülmesine yol açan bir başka ses
vardı; derindeki o ses, panikti.
Romana sonradan dâhil
olan Venessa karakter “uyuyan, miskin, uygar” bir toplumdaki
“çıkıntı” bir karakterdir. Meraklıdır. Sınırın ötesini, diğer insanları merak
eder. Bu uğurda kalbini çaldığı Aldo’yu bile kullanır. İnsan kullanma sanatının
ustasıdır. Deli taklidi yapabilen akıllı bir kadındır. Meraklarının sınırı
yoktur, savaşı ve bir ülkenin yıkılışını görmeye kadar uçsuz bucaksız bir hayal
dünyası kurmuştur kendisine. Elindeki maddi varlık düşünülünce “savaş”
çıkaracak kadar da nüfuslu birisidir. Venessa romanı biraz da gerçeklikten
uzaklaştırır. Uaşadığı toplumu aşan eylemleriyle bu durgun eseri büyülü
gerçekçiliğe yaklaştırır.
S 239: Dünyanın birden
yalnızca senin için döndüğünü düşlediğin geceler olmadı mı hiç Aldo? Daha hızlı
döndüğünü ve o kudurmuş koşuda, ciğerleri senden daha zayıf hayvanları geride
bıraktığını düşlediğin olmadı mı? Onlar geleceği sevmeyen hayvanlardır. Ne var
ki bu soluk almayan hız için kendisinde yürek olduğunu hisseden kişilerin
gözlerinde ve sezgisinde cinayet ve yitim olan şey, onun sıçrama yapmasına
engel olandır, başka da bir şey değildir. İnsanların birlikte yaşadıklarını
düşünmek için onlara kendi görüş mesafelerinden bakmamış olmak gerekir.
S 240: Kimi insanlar için
lanetlenmiş kentler vardır; öyle olmaları bu kentlerin yalnızca o insanların
içinde yaşayabilecekleri o uzak yerlere erişebilmelerini engellemek için
kurulmuş ve inşa edilmiş gibi görünmelerinden kaynaklanmaktadır. Rahat kentlerdir
bunlar…
Gracq bize çökmekte olan
bir toplumun betimlemelerini yapmak ister. Aldo, şehre, Orsenna’ya döner
mesela. Devlet hizmetinde bulunan babasıyla görüşür. Babasıyla zıt görüşler
içindedir; babası şaşmaz bir mevcut – barış – siyasetin savunucusudur. Aldo
şehri miskin, yıkılmasına ramak kalmış bulur. En önemlisi de halk mistik
işaretlere daha çok inanır vaziyettedir. Yani akıldan kopuş gözler. Mevcut
yönetimin teorisyenlerinden birisiyle de görüşür. Bu kişi Aldo’ya şu hoş betimi
yapar.
S 274: “Aynı şakalar
sürüp gidiyor ama o şakalar halen aynı anlamı taşımıyor. İnsan kimi zaman
gücünün bilincinde olarak şaka yapar, kimi zaman da karanlıkta kendine güven
vermek için. Önemden söz ediyordum. Biz belki de burada iktidar denen şeyin ne
olduğunu yeniden öğrenmekle meşgulüz.”
Romanın sonuna doğru,
Aldo’nun mesleğini tam olarak idrak ederiz. Aldo, Orsenna’ya mesleğiyle ilgili
savunma vermek için gelmiştir. “Gözetim Konseyi” isimli bir kurum için
çalışmaktadır. Bu hududu sınırsız gibi gözüken kurum, teorisyenlerle dolu
ideolojik bir yapıdır. Romana dair bir diğer tahlil ise gerçekte var olmayan
bir ülkenin betimi yapılırken tercih edilen “katman” betimidir.
İlginç bir tercihle ülkenin yöneticilerine dönük betimler oldukça sınırlıdır.
Daha çok bürokratik yapı anlatılır. Tabiri caizse bir sarayın orta katı… O
yüzden de eserin anlaşılması biraz güçleşir. Fakat tercih edilen bu anlatım
tarzıyla yazar özgünlük kazanır.
S 286: Gözetim’e çağrılma nedenimin göndermiş olduğum raporla ilgili ek bilgiler vermekten ibaret olduğunu düşünmem, benim gibi ast konumundaki biri için gizliliği olan herhangi bir sorunla ilgilenmenin söz konusu olamayacağını anımsamam boşunaydı; saraya yaklaştıkça içimi müthiş bir coşku ve merak sarıyordu.