
Ana
Dünyanın en çok okunan eserlerinden birisidir Ana. Raflarda görüldüğünde duygular açığa çıkaran, hakkında yazı yazmak istediğinizde sizi sarsan, büyük bir eserdir.
Roman, işçilerin yoğun olduğu bir mahalle betimiyle başlar. Belgesel tadında, samimi, basit bir anlatımdır bu.
S 12: “Çalışmaktan yorgun düşmüş insanlar çabuk sarhoş olur, hepsinin içine anlaşılmaz, sağlıksız bir öfke dolardı.”
Roman, sert, kaba, asabi bir adamın ölümüyle açılır. Geriye bir kadın ve bir oğul kalmıştır: Pavel. Kadın, “ANA” olarak özneleşir bu kısımda. Sertliğiyle ünlü bir babanın oğlu olan Pavel, evvela ondan izlerle yaşamına devam eder, sonra kendi yazgısıyla yüzleşir: İncelir ve bir entelektüel işçiye dönüşür.
S 24: “Yasak kitaplar okuyorum ben anacığım. Bizlerin, işçi yaşamımızla ilgili gerçekleri yazdıkları için okunmaları yasaklanan kitapları okuyorum.”
Yavaş yavaş bir işçi hareketinin izlerini okuruz romanda. Evvela bilinçlenir Pavel. Ardından sosyalist örgütlenmenin bir parçası haline gelir. Ana ise bu örgütlenmenin kıyısında, masum, temiz hislerle çay demler mesela evine doluşan genç insanlara.
S 47: “Evet, her şeyde, teyzeciğim, her şeyde,” diye haykırdı Ukraynalı. “Bizim için halklar, uyruklar yoktur, yalnızca düşmanlar vardır. Bütün işçiler yoldaşımızdır bizim, bütün zenginler, hükümetler de düşmanımız… Dünyaya iyi niyetli gözlerle bakarsanız, biz işçilerin ne kadar çok olduğumuzu, ne büyük bir güce sahip olduğumuzu görürsünüz.”
Ana, iyi niyetlidir. Eğitimdeki gizil öğrenmenin bir örneğidir aslında. Sosyalist kalabalık, onu iyi şeyler düşünmeye, iyi şeyler yapmaya itiyordur.
S 50: “Ana bir gün şöyle demişti oğluna: ‘Gel, Ukraynalıyı evimize alalım, ne dersin? İkimiz için de daha iyi olacak bu. Birbirinize gidip gelmekten kurtulursunuz.”
Malum sosyalist hareket… Nihayetinde otoritenin müdahalesi… Elbette tutsaklık, öfke ve tutuklamalar. Ana’nın evinde toplananların yolu eninde sonunda polislerle çakışır. İlk turda Pavel’e dokunmazlar, o da dostlarının ardından üzülerek annesini teselli eder.
S 67: “İnsanların ruhunu parçalıyorlar. Pis, çamurlu elleriyle insanın ruhuna dokunmaları çok daha büyük acı verir.”
Sosyalizm dini de sermaye eksenli bir bakışla sorgular.
S 71: “Anacığım, sizin inandığınız iyi yürekli, merhametli Tanrı’dan söz etmiyorum ben, papazların bizi sopa gibi korkuttuğu Tanrı’dan, bazılarının, adına insanları boyun eğmeye zorladığı Tanrı’dan söz ediyorum.”
Roman, trajik bir dokunuşla tempo kazanır. Pavel, fabrika işçileri için iyi şeyler yapmak isterken kolluk teşkilatını iyice öfkelendirir ve hapse düşer. Ana ise o andan itibaren adaletin temsilcisine, bir nevi Tanrıça Themis’e dönüşür. Oğlunun suçsuz çıkması için fabrikaya gönderilen bildirileri bizzat taşımak ister. Bu fedakârlık sosyalist mücadele için bir kıvılcım olur.
S 92: “Bir şey söylemeden, onun dünyasına Pavel’in soktuğu insanları yalnızca derinden düşünerek dua ediyordu.”
Romanın en dikkat çekici özelliği samimi bir üsluba sahip olmasıdır. Siyasi anlatım abartısızdır. Teorik bilgiden çok, kitleleri harekete geçiren masum nedenlere odaklanılır. Zaman geçtikçe Pavel’in saygınlığı artar, sosyalist söylemler keskinleşir. Fransızların ortaya attığı burjuva kavramı girer Rus gençlerin dünyasına.
S 164: “Düşün ki, halkı öldürülürken, insanların ruhlarını yaralarken kendileri için yapmıyorlar bunu, sahip oldukları şeyleri korumak için yapıyorlar. Kendilerini içeriden değil, dışarıdan koruyorlar.”
Sosyalist gençler, 1 Mayıs için hazırlanıyorlardır. Pavel, bayrak taşıma onuruna erişmiştir ve kalabalığa liderlik edecektir. Sahiden de hakiki ve coşkulu bir kalabalık toplanmıştır. Fakat… Günün sonunda Pavel askerlerin arasında, tutuklu vaziyettedir.
S 199: “Ana avazı çıktığınca bağırmaya başladı. Askerlerin arasından Pavel’in gür sesi karşılık verdi anasının bağırışına: `Hoşça kal anacağım. Hoşça kal bir tanem…’“
Roman iki bölümden oluşur. Birinci bölüm Pavel’in tutsaklığıyla biter.
1 Mayıs geçmiş, sosyalist gençler için yeni bir dönem başlamıştır.
Pavel’in dostları anayı şehre götürmüştür. Ana, artık Nikolay ve Sofiya isimli, iki kardeşin evinde yaşıyor, devrimci akışa köylere kitap taşıyarak katılıyordur. Yazar bizi Ana ile birlikte şehre, sosyalist düşüncenin teorik kökenine götürür.
S 260: “Ana kendisinin, işçilerin hayatını bu insanlardan daha iyi bildiğini hissediyordu. Üzerlerine aldıkları işin büyüklüğünü de onlardan daha iyi görüyormuş gibi geliyordu ona ve bu nedenle hepsine hoşgörüyle, biraz hüzünlü, biri karı, biri koca olup bu ilişkinin dramının farkında olmadan evcilik oyunu oynayan çocuklara büyüklerin baktıkları gibi bakıyordu onlara.”
Açıkça belirtilmeyen bir karakter vardır romanda: Rıbin! Rıbin, orta yaşlarda bir işçidir. O da sosyalist düşünceyi yaşamının merkezine koyar. Fakat üst tabakadan nefret eder. Bu nefreti o denli şiddetlidir ki sosyalist yapı içindeki aydın sınıfı da eleştirir. Ona göre devrim mücadelesi sadece işçiler ve köylülere ait olmalıdır. Köye yerleşir, köylü bir işçiye dönüşür, köylüleri kitap dağıtarak bilinçlendirmeye çalışır. Daha radikal düşüncelere sahiptir. Kanlı olmalıdır kan emicilerle mücadele… Bu aşamada yazar tarafından yeni bir sosyalist cephe romantize edilir.
S 314: “Gerçek gizli, kimseye görünmeden dolaşıyor yeryüzünde, halkın arasında kendine bir yuva arıyor, gerçek yönetim için gerçek bıçak ve ateş gibi bir şeydir, kabul edemez onu yönetim, gerçek keser atar, yakar yönetimi. Sizin iyi dostunuzdur gerçek, yönetimin ise amansız düşmanı. Saklamasının nedeni de budur işte.”
Roman belli bir süreliğine ritmini kaybeder. O esnada Pavel’in çıkacağı mahkeme günü beklenir. Şehirdeki sosyalist örgütlenmeye dönük betimler Ana’nın hüznüyle yoğrulur. Ana bir beklenti içine sokulur genç devrimciler tarafından: Pavel’in kaçabilir hapisten. Ana umutla koşar oğluna ve Pavel reddeder bunu ve savunma, cesur bir savunma yapacağını söyler. Böylece Pavel’in geleceği belirlenir: Sibirya!
O günlerde bir aşk hasretle, umutla ve kederle biçimlenir: Pavel ve Şeşenka.
Şeşenka özverili bir devrimcidir. O da bekliyordur Pavel’i.
Geldi çattı mahkeme…
Fakat bir mizansendi sanki mahkemede sergilenen.
S 390: “Yargılananlar, yargıçlardan çok uzaklardaymış, onları hiç görmüyorlarmış gibi, ilgilenmiyorlardı karşılarındaki gençlerle. Artık yorgun düşmüştü ana, mahkemeye ilgisi kalmamıştı, konuşulanları dinlemiyor, düşünüyordu.”
Roman, duygusal yapısını pek bozmadan sona erer. Şu soru belirginleşir: Neden Gorki, Ana karakterini epey yaşlı bir kadın yapmıştır? Bir sürü sebebi vardır muhakkak… Ben de buluyorum bir sebep: Gorki, bu karakter sayesinde yirmi birinci yüzyılda bile insanları hareket ettirebilme gücüne erişmiştir. İnsan bu duygusal kadını okudukça işçi sı6nıfının mücadelesine, adalet mücadelesine aktif katılmak istiyor. Bunu bir romanla ve tek bir karakterle başarabilmek muazzam iş!
Pavel, sürgün cezasına çarptırılır. Mahkemedeki savunması ise evrensel bir adalet içeriği taşır. Bu konuşmanın metnini halka dağıtmak için yola çıkan Ana ise bir anda kendisini, acı bir tesadüfle halka seslenirken bulur.
Ana, son anda “gerçekler” diye haykırır.