tapınak

Roman, çevirmen tarafından hazırlanmış detaylı bir önsözle başlar. Nobel ödüllü ünlü yazarı dilimize Necla Aytür çevirmiştir. Çevirmen Aytür Amerikan edebiyatı, özellikle Faulkner konusunda uzmandır. Kendisine teşekkür ediyoruz.

 

Roman, iki insanın Popeye ve Benbow karakterlerinin karşılaşmasıyla başlar. Birbirinin zıttı gözüken bu karakterler yaşanılan bölgeye dair bazı özellikleri bize aktarırlar. Benbow kendisini bir hukukçu olarak tanıtır. Popeye ise net bir meslek belirtmez fakat cebinde bir silah taşıyordur. Ardından Ruby Lamar isimli kadınla tanışır okur. Karakterler Ruby Lamar’ın yaptığı yemeği yemek için bir masaya yerleşirler. Onlara bir kişi daha katılır: Goodwin. Benbow’un arkadaşlarına aktardığı bakış açısı, romanın ilk izleri gibidir.

S 19: “İşte bu nedenle doğa dişidir, ilerleme ise erkek; doğa asma çardağını yaratır, ilerleme ise aynayı icat etmiştir.”

 

Benbow, genç yaşta dul kalan ablasını ziyarete gider. Orada ablasının genç bir erkekle flört ettiğini görür. Gencin adı Gowan’dır. Bu aşamada küçük bir kasaba yaşantısına dalarız sanki. Ardından Temple isimli romanın ana karakterlerinden birisiyle tanışırız. Kasabanın geleneksel yaşantısından uzak, biraz uçarı bir karakter olarak betimlenir. Bir yargıcın kızıdır. Statüsünün ayrıcalıkları onun cesur davranışlarını iyice pekiştirir. Düzenlenen bir baloya Gowan ile birlikte katılır Temple. Ertesi gün ise farklı bir şehre maç izlemeye gideceklerdir. Yolda arabaları bir ağaca çarpar ve devrilir. Kazadan sağ kurtulan Temple ve Gowan, Popeye ve adamları tarafından bulunur. Popeye’ın kaçak içki üreten bir gangster olduğunu fark eder okur. Eski bir evde Ruby ve adamları ile birlikte yaşıyordur. Gowan, onun adamlarından Lee Goodwin’i yakından tanıyordur. Ondan içki alıyordur bazen. O anlarda Lee yoktur evde. Temple, Ruby’nin uyarılarını Gowan’a aktarır ve evden gitmek istediğini söyler. Gowan, bu teklifi uygunsuz bulur, onlara sadece Lee’nin yardım edebileceğini söyler. Ruby ve Temple arasındaki diyalog romanın merkezini oluşturan izleklerden birisine zemin oluşturur. Yazar, statü farklarının doğurduğu eşitsizliğe değinir Ruby’nin ağzından.

S 50: “Okuldan kaçıp oğlanların benzinlerini harcarsın, yemeklerini yersin, ama bir erkek sana bakacak olsa hemen ayılıp bayılırsın, çünkü baban yargıç, dört kardeşin de bundan hoşlanmayabilir. Ama başın derde girdi mi, ağlaya sızlaya yardım istemeye geldiğin kim? Biziz, yargıcın yüce pabuçlarını bağlamaya layık görülmeyen bizler.”

 

Anlatım bir nebze belirsizleşir. Bir mağdur kadın… Sanki rüyasında bir şeylerden kaçıyordur. Betimsel ögelerin rüyalara özgü bir dağınıklığı vardır. Bir olay vardır fakat olayın geçiş zamanını tam bilmez okur. Travmanın günü önemlidir insan için, mağduriyet zamanla ilintilidir daima. İnsan iyileşir çünkü. Fakat Temple bir kaosun içindedir. Tutsak kaldığı evin doğal çemberinde farelerle karşılaşır. Öyle sanıyorum ki bu bilinçli bir seçimdir. Fare, dehşetin içinde yaşamını sürdürür, daima tetiktedir, kendisine dönük önyargılar yüzünden gizlenme ihtiyacı hisseder, hem korkar hem korkutur…

Okur, ısrarla betimlenen fare detayı üzerinde dikkatle düşünmelidir belki de.

Bir karakter dikkatle oluşturulmuştur: Tommy. Sade bir insandır. İşçi tulumuyla gezer gün boyu. Basit düşünür. Karmaşık problemlerde zayıf olduğu gündelik muhabbetlerinden anlaşılır. Saf biridir. Temple’a yardım etmek, onu korumak ister ama beceremez. Popeye, Temple’a tecavüz ederken Tommy’i de öldürür. Cinayet polise gider. Romanın başında Popeye ile karşılaşan Horace Benbow avukat olarak olaya müdahil olur. Cinayet tutuklusu olarak Lee Goodwin tutuklanır. O ana kadar net verilmeyen bir ilişki de açığa çıkar: Ruby, Goodwin’in karısıdır. Benbow, Goodwin’i savunmak için kolları sıvar. Onun suçsuz olduğunu düşünüyordur.

S 96: “Yerinde olsam,” dedi Bayan Jenny. “Hemen kente döner, onu alıp otele yerleştirirdim. Geç kalmış değilsin.”

“Bunların hepsi bitinceye kadar da Kinston’a dön,” dedi Narcissa. “Bu insanlar senin insanların değil. Neden onlar için böyle şeyler yapasın?”

“Haksızlık yapılırken oturup bakamam.”

“Yapılan haksızlıklara yetişemezsin Horace,” dedi Bayan Jenny.

“Eh olayların barındırdığı çelişkiyi görmek için yapıyorum bunu diyelim, öyleyse.”

 

Romandaki zaman belirli bir çizgide ilerlemez. Geriye dönüşler görürüz bazen. Popeye, tecavüzün ertesinde Temple’a bir arabaya atıp tanıdığı bir kadının evine götürür. Kadının rahat tavırları ve ahlaksızlığı benimsemiş görüntüsü ona yasadışı bir hava katar. Ardından kadının bir genel ev işlettiği anlaşılır. Belirli bir akışı olmayan roman, bir yerden sonra düzgün bir ritme kavuşur. Daha anlaşılır yazılanlar. Bu romanın okunmasındaki güçlüklerden birisi de yazarın bazen isim, bazen de sadece soy isim kullanmasıdır. Okur dikkat etmelidir. Zamanın hareketliliği de eklenince okuma serüveni bazen tıkanır. Tabii kullanılan dilin öznel yapısı da cabası… Fakat tecavüz vakasının ardından gelişen olayları okuması daha rahattır. Tempo artar, okur romanın içine girer. Okur, suçlanan kişi ve avukat arasındaki diyalogları okur. Yazar bir duyarlılık gösterir: Kimse deliller kesinleşmeden suçlanamaz! Horace Benbow hem hukuki bir süreci yönetir hem de vicdani: Ruby’nin anlattıklarını üzülerek dinlerken içinde Gowan’a karşı büyük bir öfke birikir. Gowan’ın aynı zamanda ablasıyla flörtleşen adam olduğunu öğrenmesi iyice içinden çıkılmaz bir hale sürükler deneyimli avukatı.

S 131: “Ne var? Ne yaptı?”

“O gün o eve küçük, budala bir kız götürmüş, sarhoş olmuş, kızı orada bırakıp kaçmış. Yaptığı şey bu işte. Ya o kadın olmasaydı? Bunun gibi insanların sırf smokin giydikleri ve Virginia’da okumak gibi akıllara durgunluk veren bir deneyimden geçtikleri için, özgürce yeryüzünde dolaşabildiklerini düşündükçe… Hehangi bir yerde, trende, otelde, yolda, nerede olursa dolaşabildiğini… Düşünsenize bir…”

 

Anlatı belli bir noktada toplanır. Betimlemeler detaylandırılır. Genel olarak Horace Benbow’un sorgulamasını okuruz. Buradan hareketle yazar bize avukat kişinin iç sorgulamasını da tarif eder. Hem olayı sorgular Benbow hem de bu meselenin özündeki düşüncelerini. İnsan çevresindekileri kriz anlarında özümser. Benbow üzerinden bunu aktarmak ister.

Benbow, Temple ile ilgili soruşturmasını sürdürürken Ruby’nin hapse atıldığını öğrenir.

Hapishane olarak adlandırılan yer o dönemde tam anlayamadığımız bir düzen içindedir. Sığınma taleplerini de karşılar sanki. Çünkü Ruby polis kontrolü ile değil, bir zümrenin gücüyle hapse gönderilir.

Benbow ablası Narcissa’nın sözleriyle ağır yaralanır.

S 145: “Ama ağabeyimin herkesin diline düşmüş bir kadına bulaşmasını kaldıramam.”

“Git buradan Horace. Senden başka herkes bunun soğukkanlılıkla işlenmiş bir cinayet olduğunu anlardı.”

 

Romana gerilimin en yükseldiği anda iki karakter girer: Fonzo ve Virgil

Bu iki genç adam kırsal kesimlere özgü bir saflıkla şehre gelmişlerdir. Kendilerine kalacak ucuz bir yer arıyorlardır. Köhne bir otel bulurlar. Otel sandıkları yer üç katlı bir evdir aslında. Bayan Reba tarafından işletiliyordur. Açıkça söylemesine rağmen İçeride fuhuş yapıldığını anlamayan genç adamlar saflıklarıyla dikkat çekerler. Onların derdi berberlik eğitimi için geldikleri şehirde kalacak bir yer bulmaktır.

S 154: “Her neyse, keşke onun yanında çalışaydım,” dedi Fonzo. “O kimonolu kadınlar, girip çıkmalar var ya.”

“Sana yararı olmazdı. O kadınların hepsi evli. Duymadın mı seslerini?”

Dikkatsiz okur o an fark edemediği gerçeği birkaç sayfa sonra hatırlar:

Bu genelev Popeye’nin Temple’ı getirdiği yerdir.

 

Benbow, Snopes isimli bir senatörle tanışıyordur. Soruşturması esnasında karşılaşmışlardır. Snopes köylü kurnazı bir adamdır. Benbow’un amacını biliyordur. Aradan geçen birkaç günün ardından Benbow’un karşısına “Ben Temple’ın yerini biliyorum,” diyerek çıkar.

Snopes, o günlerde genelevde kalan iki saf köylü gencin tanıdığıdır. Onları ziyarete gittiğinde genç kadını da görmüştür.

 

Benbow, Temple’ı görmek için geneleve gider. Aralarında uzun, keder dolu bir diyalog geçer. Temple için zorlu bir yaşam başlamıştır. Delice bir tavrı vardır. Kurtulmak istiyordur düştüğü çukurdan fakat Popeye tehlikelidir. Trajedilerin büyüme gibi bir eğilimi vardır. Hukuk bu tehlikeli büyümenin önünde engel olmalıdır. Yazar doğruların peşinde olmayan bir hukuk (ölü)düzeninin nelere yol açabileceğini göstermek ister: Popeye bir cinayet daha işler. Kadını Temple’a göz koyan genç bir adamı öldürür… Duruşmalar başlar… Maalesef Temple, Goodwin’i suçlar. Duruşmanın ardından halk Goodwin’i hapishanenin yanındaki boş arsada yakar. Öyle ki çıldırmış insanlardan birisi gözlerini Horace’a diker.

 

Bundan sonraki notları romanı bitirdikten sonra okumanız daha faydalıdır.

Popeye, ikinci cinayetinde Red isimli genç bir adamı öldürür. Temple, bu adamı ayartıp kaçma peşindedir. Onu yüreklendirmek ister. Fakat Popeye bu şansı ikisine de tanımaz.

Ardından genelev patroniçesi Reba bir gizemi paylaşır diğer kızlarla:

Popeye, Red’i bizzat kendi rızasıyla yatak odalarına almıştır. Temple ve Red o anlarda ilişkiye girerler. Büyük ihtimal Popeye da izleyicidir. Bayan Reba iğrenç bulduğu bu davranışın Ardından Popeye’ı uyardığını söyler arkadaşlarına, tabii doğruluğu bilinmez okur tarafından.

Mahkeme salonunda bir delil bölge savcısı tarafından hâkime gösterilir. Bu bir mısır koçanıdır. Jinekolojik inceleme sonuçlarını anlatmaya çalışır jüriye. Yani tecavüzcü işini yaparken böyle bir araç da kullanmıştır. Bu da Goodwin’i halkın gözünde iyice küçültür. O artık canilerin en canisidir.

Popeye ile ilgili çözümlemeyi romanın sonunda okuruz. Onun zor geçen çocukluğunun betimi topluma dönük eleştirilerle doludur. Popeye karakteri modern çağda yaşayan mutsuz ve huzursuz bir adamın suç dolu, kan lekeriyle süslü portresidir.

Faulkner - Tapınak