
Sus Barbatus 1
Faruk Duman, üretken,
emekçi, önemli bir yazardır. Öyküleri, romanları, çocuklar için yazdığı
kitaplarıyla etkileyici bir külliyata sahiptir. Aynı zamanda editörlük
mesleğini uzun yıllar sürdürerek edebiyat dünyasına bu minvalde bir katkı da
sunmuştur. Önemli bir yazar demiştik. Önemi bu roman serisiyle birlikte
tescillenmiştir. Bu kitabı okuyan bazı okurlar tarafından o Yaşar Kemal’in
kalemini, bizzat Yaşar Kemal’den emanet almıştır. Üç cilt hâlinde okura
ulaşmıştır Sus Barbatus serisi. Üç cilt de birbirinin devamı şeklindedir.
Sırayla okunması mühimdir. İlk roman iç karartıcı bir kış betimiyle başlar ve
muhteviyatını bir nebze hissettirir.
S 11: “Kar yolları
kapattığı için Ç’nin de, köylerin de artık hiç mecali kalmamıştı. Evlerin
kapıları kapatılmıştı. Hayvanlar görünmez olmuş, ağaçlar da artık ağaç değil de
birer buz biçimiymişler gibi ak donakalmışlardı.”
Kar yağar okurun üstüne
ilk sayfalarda. Okur, Kenan karakteriyle tanışır. Üşüyordur Kenan. Gözlerini
gökyüzüne dikmiştir. Umutludur ama.
S 17: “Gözlerini
dikip gökyüzünü bir süre izledi Kenan. Kartal çoktan buz bulutlarının arasına
girip kaybolmuştu.”
Kenan ilerlemek
zorundadır karlara bata çıka. Arkasında da gebe eşi Zeynep…
Kendilerini evlerine zor
atarlar. Neredeyse karanlık çökecektir. Kenan ocağın külünü dökerken hafif bir
Yaşar Kemal kokusu yayılır; tam da bir kurt görmüştür Kenan, kurt kendisini
çeken ormana doğru yavaş yavaş gitmektedir. Yazar, özgünlüğü konusuyla yakalar
özellikle. Yaban yaşamını olduğu gibi bir izleğe dönüştürür. Sanki coğrafya
mezunu genç bir akademisyen meteorolojik unsurları incelerken kaybolmuş ve
ölmeden önce bir roman oluşturmak istemiştir. Bazı romanlar yazılır, bazıları
çizilir, bazıları da oluşturulur. Oluşturulan romanlarda dikkat ve seçicilik
üst düzeydedir. Yazar romanını katman katman örer. Cümlelerinin ipini narince
tutar ama kolay kolay bırakmaz. Bıraktığını “hissettirebilirse” bu romancı
başarıyı yakalar. Sadece kişiler yoktur bu romanda. Bitkiler de kişiler
gibidir. Hayvanlar dolaşır harflerin arasında. Yazar, onların beslenmesi için
bazı sözcükleri bırakır eserine. Biz de o hayvanla birlikte ararız sözcükleri:
SUS BARBATUS bir domuzdur. Yalnızdır ormanda. Gözüne bir geyiği kestirmiştir.
Saldırmıştır avına. Geyik ona karşı koymak için boynuzlarını kullanmıştır. Domuz
bir gözünü kaybetmesine rağmen avını devirmeyi başarmıştır.
S 45: “Kudurmuş
gibiydi SUS BARBATUS. Bir an önce yemek, sonra bu kan gölünün ortasından çıkıp
gitmek istiyordu.”
Beklenen karşılaşma
gerçekleşir: Kenan ve SUS BARBATUS.
S 79: “Işıktan çok,
ışığı kendisine çeviren adamdan korkmuştu SUS BARBATUS.”
Gece bitmiş, güneş
doğmuş, yol gözükmüştür. Kenan eve dönmelidir. Ama avladığı koca hayvanı ne
yapacaktır? Kendisiyle götürmek ister. Zorlu bir işe girişmiştir. Bu zorlu çaba
romanın da gizem oluşturur.
S 95: “Cesaretini
kaybedeni kurtarmak gerekir. Bunu belki mağaralardaki çocuklar da biliyordur.
Jandarmanın aradığı çocuklar. Jandarmalar uzunca bir süredir mağaralarda saklanan
delikanlıları arıyordu.”
Birkaç damlık bir köyde,
karısı Zeynep ile birlikte yaşar Kenan. Köyde hüküm Kadir Ağa isimli yaşlı bir
adamdadır. Atalay ise ağanın oğludur. Kenan’a av için tüfek veren de odur.
Kenan’ın gebe karısı Zeynep’e göz diken de odur. Kar diz boyuyken bir gece
elinde babasının tüfeğiyle yola çıkan da odur. Mesele devlet meselesidir.
Jandarma komutanı anarşist bir genci yakalamıştır dağda. Yaralanmıştır genç.
Doktor gereklidir. Atalay, babasından aldığı emirle güneşi beklemeden düşer
yola.
S 126: “İçine cin
girmiş gibi oldu. Durup gökyüzüne baktı. Yıldız bile yok ya, dedi. Yıldız bile
yok ama buz var. Buzdağı gelip oturmuş buraya. Çatır çatır oturup
yerleşmiş.”
Roman pek sezdirmeden
genişler. Kar altında genişler. Orhan karakteri girer romana: Dağdaki
gençlerden -onlardan evvela belli belirsiz bahsedilir- birisidir. Ardından
radyo başında onun adını bekleyen anası Gülşen, muallim babası Mustafa… Duman
dede… Sonra fındık nine… Nineye üzülmesin diye söylemiyorlar bir gerçeği.
S 143: “Gülşen,
Aynur’un gözaltına alındığını söylememişti hiç. Yaşlı başlı kadın, ne yapar
Aynur’suz. Aynur içeride yatsın uyusun. Kıçını devirip sobanın yanmasını
beklesin, yataktan çıkmasın.”
Faruk Duman tabiatın
içinde insanı da tabiata katarak ve ekleyerek ülke tarihindeki güncel bir
mücadeleyi izleğe dönüştürür. Bir köyü tüm insanlarıyla, doktoruyla, ağasıyla,
marabasıyla ve çocuklarıyla betimler. Köye bir otorite olarak jandarmayı
yerleştirir. SUS BARBATUS ölüp Kenan deliliğe yaklaşırken köyün bazı gençleri
aydınlanma mücadelesine girişip sol harekete katılmışlardır. Aysel karakteri
gözü pekliğiyle özellikle dikkat çeker. Gündem bu gençler ve onların
mücadelesidir. Komutan avcı, onlar ava dönüşürken tabiat ise kendi oyununa
hazırlanır: Müthiş bir kar yağışı durmaksızın devam ediyordur.
S 362: “Bir bakıma,
sizi sizden iyi tanıyoruz. Hem, o okuduğunuz kitaplar var ya, güya Halkevi diye
oraya kitaplık diye bir sürü suç unsurunu dizip dizip çoluk çocuğa
okutuyorsunuz ya, işte o kitapları da gayet iyi biliyoruz.”
Hareket dizisi oldukça
yoğundur romanda. Hikâyelere hikâyeler eklemlenir, yazar kendisi de girer
romana, Jean Valjean’dan bahseder, halk türkülerinden bahseder; iyice
genişletir eserini. Romanın sonunda olağanüstü bir yolculuk başlar.
Özgürlük-tutsaklık-aşk üçgenine yerleşir tüm karakterler ve okur. Okur dramatik
bir sahneyi, bir atın buza gömülmesini hayal ederken yola koyulan Kenan’ı fark
eder. Kenan, öldürdüğü domuzunu satmak için kasabaya gidiyordur. Şansına bir
kamyon durur yolda, onunla gider. Kasap Musa diye birisine satacaktır domuzunu,
niyeti odur. “Bu domuz büyük şehirlerdeki otelde çok para edebilir,” diye
düşünür. Fakat Kasap Musa’nın öldüğünü öğrenir. Başka bir kasap ise ölü bir
hikâyeye bakar gibi bakar Kenan’a. (Hayallerin, paranoyaların, saflığın ve
adanmışlığın karakteridir Kenan.)
S 516: “Adam, nutku
tutulmuş baktı Kenan’a, o kadar acımıştı ki; bazı insanın ölmek üzere olduğunu
yüzünden anlarız.”
Kenan’ı giden Zeynep ise
tek başına kalmıştır. Issız kalmıştır köyün ıssızlığında… Bir kurt sesi
duyar. Kurt evin yakınındadır. Bir açık bulsa gebe kadını da daha doğmamış
bebeği de yemek için sabırla dolaşıyordur. Zeynep’i yalnız gören Atalay ise
kurdu bahane ederek namahrem eve girmeyi başarmıştır. Maalesef niyeti de niyet
değildir.
S 543: “Bundan
sonra, yani Kenan ölünce, ben varım yani, bekliyorum, sana da çocuğuna da
bakarım.”
Köylülerin yaşam mücadelesine, devrimcilerin politik mücadelesi karışır ve iki taraf da aynı hislerle yumruğunu sallar gökyüzüne: Adalet!