
Uğultulu tepeler
Uğultulu Tepeler, büyük bir evin ismidir. Tepede, kendi başına, engin bir manzaranın kıyısında… Evin sahibi ise uğultulu sesler eşliğinde ömür tüketen huysuz ve yaşlı bir adamdır: Mr. Heatcliff! …ve pek de istenmeyen bir komşu: Mr. Lockwood.
Roman, bu iki adamın tanışmasıyla açılır.
S 15: Bu eve o kadar az konuk gelir ki, doğrusu ben de, köpeklerim de onları karşılamasını bilmeyiz. Sağlığınıza, efendim…
Uğultulu Tepeler’in halkına dair çözümlemelerle devam eder roman. Anlatıcımız, merkezdeki karakter Mr. Lockwood’dur. Bir gece Mr. Heatcliff’in konuğu olmuş, ilginç, kâbuslarla dolu bir gece geçirmiştir. Ardından içi merakla dolmuş, kiraladığı evin uşağını konuşturmuştur. Uşak, tüm hikâyeyi biliyordur. Uşağın anlatısıyla Mr. Heatcliff’in çocukluğuna ineriz. Bu huysuz ihtiyar büyük bir ailenin evlatlığıdır.
S 48: Bu, küçük yaşta ölen oğullarının adıydı; o gün bu gün, bu ad onun hem adı hem soyadı olarak kaldı. Miss Cathy ile Heatcliff artık pek sıkı fıkıydılar; ama Hindley ondan nefret ediyordu.
Bir anda kendimizi İngiliz kırlarındaki konakların arasında, romantik bir yaşamın içinde buluruz. Heatcliff’in evlatlık olarak katıldığı ailenin ismi Earnshaw’dır. Ailenin reisi Heatcliff’i henüz bir çocukken, çıktığı bir gezide bulmuş, onu oracıkta himayesi altına almıştır. Ailenin iki çocuğu daha vardır o sırada: Cathy ve Hindley… Ailenin reisi erkenden veda eder yaşama. Mr. Hindley ailenin başına geçer. Eve bir gelin getirir. O günlerde evin genç kızı Cathy ve aileye sonradan katılan Heatcliff sürekli birlikte geziyordur. Bu durum evin beyini sinirlendirir. Çözümü de üvey kardeşini aileden dışlamakla bulur. Evvela Heatcliff’i evdeki hizmetçi sınıfına dâhil eder; zaten çocukluğundan beri hazmetmemektedir bu evlatlık çocuktan, fırsatını bulduğunda ona zulmetmek ise özel keyfi gibidir.
S 67: Mr. Hindley, Heatcliff’in uğradığı bozgundan keyiflenip onun iğrenç bir serseri gibi ortaya çıkmak zorunda kalışından hoşnut, “Heatcliff, yaklaşabilirsin,” dedi. “Gelip öteki uşakların yaptığı gibi Miss Catherine’e hoş geldiniz diyebilirsin.”
Yazar, Uğultulu Tepeler ismiyle çerçeve içine aldığı yaşamlara odaklanmaya devam eder. Miss Catherine (Cathy) artık olgun bir genç kız, Hindley ise yetişkin bir zorbadır. Hindley, eşini doğum esnasında kaybeder, ardından toparlayamaz kendisini, bir alkoliğe dönüşür, çocuğunu dahi pek sevmez, hıncını ise genelde yakınlardaki Heatcliff’ten çıkarır. Üzerine gidildikçe olumlu birçok özelliğini kaybeden Heatcliff ise nefret dolu bir adama dönüşür. En yakın dostu Cathy ise yakın bir konaktan bir adamla flört halindedir, evlenmeleri an meselesidir. Roman, bilindiği üzere Mr. Lockwood karakteri üzerinden başlar. Lockwood misafiri olduğu bir evin gizemlerini merak eder. Sorularına cevap verecek birisini arar. O kişiyi yakınlarda bulur: Bu kişi ailenin eski uşağı Mrs. Dean (Nelly) isimli kadındır. Mrs. Dean ömrünün son raddesinde Lockwood’un kiraladığı ev için çalışmaktadır. Kader, onları bir masada buluşturur, Dean iyi bir anlatıcıdır, gözlem yeteneği gelişmiştir, cümle kurma kabiliyeti ise beklenenin de üzerindedir, haliyle Lockwood onu dinlerken hoş duygulara kapılır. Bu geçmiş anlatısında gerilimin yükseldiği yer ise Mrs. Cathy’nin, aşkını Mrs. Dean’a itiraf ettiği kısımdır.
S 102: Cennette bulunmak bana göre bir iş değilse, Edgar Linton’la evlenmek de öyle. Şu odadaki o hain, Heatcliff’i bu kadar bayağılaştırmasaydı, Edgar’la evlenmeyi düşünmezdim bile zaten. Şimdi artık, Heatcliff’le evlenmek, kendimi o düzeye indirmek olur; o kendisini ne kadar sevdiğimi hiç bilmeyecek; hem onu yakışıklı falan diye sevmiyorum, Nelly; benden daha çok bana benziyor da, onun için seviyorum. Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı. Linton’ınki ise, ay şimşekten, buzun ateşten ayrı olduğu kadar bizimkinden ayrı.”
Bu roman bir “deliler evi” anlatısına benzer. Belki bilinçli, belki bilinçsiz… Aşırı duygular, bir anda patlayan kavgalar, genetik bozukluk gibi yayılan bir duygu durum bozukluğu… Hem Hindley, hem Cathy… Hatta evin uşakları… Nelly, aileyle ilgili sırları aktarmaya devam eder: Heatcliff yaşadığı yeri terk edip kayıplara karışmıştır, Cathy ise müstakbel talibiyle evlenmiştir. Bu Edgar isimli şahıs Linton ailesi olarak bilinen bir aileye mensuptur. Bir asilzadedir. Aradan üç yıl geçtikten sonra Heatcliff geri döner. Güçlenmiş, bilenmiş gibidir. Bir miktar parası da vardır. Bu parayı ustaca kullanarak Hindley’i etkisi altına alır, bu sayede Uğultulu Tepeler’deki gücünü arttırır. Onu karşısında kanlı canlı gören Cathy ise mutlu olur, onu kocasıyla dost etmeye çalışır, eski günlerin tutkusuna kapılır. Fakat Edgar’ın kız kardeşi Isabella da Heatcliff’in çekim alanına girer. Aşkını ilan etmekten çekinmez. Onu bu yoldan döndürmeye çalışan ilk kişi evin hanımı Cathy olur.
S 127: Seni çekilmez bir yük olarak gördüğü anda, bir serçe yumurtası gibi ezmekten çekinmeyecektir, Isabella. Onun Linton ailesinden birini hiçbir zaman sevemeyeceğini biliyorum; ama senin varlığınla ve geleceğinle evlenmekte hiç sakınca görmez. Para hırsı onda gittikçe yerleşen bir musibet oluyor.
… delice bir vaziyetin şahane betimi!
S 146: Koparıncaya kadar zili çekti; sallana sallana odaya girdim. Yaptıkları bir azizi bile çileden çıkarmaya yeterdi; öfkesi öyle anlamsız, öyle çılgıncaydı ki! Boylu boyunca uzanmış, kafasını kanepenin koluna vuruyor, dişlerini tuzla buz etmek ister gibi birbirine sürtüp gıcırdatıyordu!
Alt metinlerden biri, Cathy’nin psikolojik tahlilidir. Soylu bir sınıfa mensup, iyi yetiştirilmiş Cathy günümüzde Major-depresyon denen büyük bir iç sıkıntısına kapılmıştır. Depresyonu tetikleyen ise Heatcliff’in sahneye bir anda katılmasıdır, bu bağlamda Heatcliff karakteri bir uğursuz nesne gibi vardır Cathy’nin yaşamında. Onu görene kadar iyi kötü evliliğini sürdüren Cathy bir anda çökmüş, kocasıyla kavgalara tutuşmuş, çareyi odasına kapanıp karanlıkta kalmakta aramıştır. Bu durum hikayenin anlatıcısı Mrs. Dean tarafından harika bir gözlemle tespit edilmiştir. Tabii sosyal konumu onun müdahale etme şansını engellemiştir. Cathy yapayalnızdır, çocuğu yoktur, erkek kardeşi deliliğin sınırındadır, kocası ise onun için fazla yumuşaktır. Depresyonunu ise güzel cümlelerle anlatır.
S 155: Korkunç bir üzüntü içimi eziyordu; ama uyandığım anda, bunun ne olduğunu bir türlü anımsayamadım. Acaba nedir, diye kafamı zorlayıp iyice düşündüm. İşin tuhafı, yaşamımın son yedi yılını hiç anımsayamıyordum.
Roman, bir gözlem anlatısıdır, Mrs. Dean ise öznel düşünceleri fazlasıyla önemseyen bir gözlemcidir. Zaten hali hazırda tuhaf olan romanın dünyası onun seçimleriyle iyice tuhaflaşır, öyle ki Cathy’nin beklenen ölümünü hızlandırır diyebiliriz. (Mrs. Dean’in hikayesini genişliğiyle roman içinde roman gibi okumak mümkündür.) Roman, ilk belirgin kırılmasını İsabella’nın evden kaçmasıyla yaşar. İsabella, Uğultulu Tepeler’e gelin olarak gider fakat orada gördüğü yaşam onu bu aşkta pişman eder. Oysa Cathy uyarmıştır onu ve bu sevdadan vazgeçirmek istemiştir, onun aşk sandığı şey nefrettir, müstakbel kocası Heatcliff’in tek derdi ise Mr. Linton’dan intikam almaktır. İsabella durumu bir mektupla Mrs. Dean’a bildirir, bir görüşme talep eder. Mrs. Dean o günlerde Cathy ile birlikte yaşamaktadır. Aile, evden kaçan İsabella’ya mesafelidir. Yine de Mrs. Dean -aslında sevimli olmayan merakına yenik düşerek- Uğultulu Tepeler’e gider. Orada Heatcliff’i de görür. Heatcliff onu bir şekilde ikna eder ve Cathy ile görüşmesine ön ayak olmasını ister. Görüşme herkesin kilisede olduğu kutsal bir zaman diliminde gerçekleşir. Cathy sıkıca sarılır Heatcliff’e… Fakat bu ilginç ilişkinin ateşi onu kavurur, günün sonunda yataklara düşer. O günlerde hamiledir. Doğumu olur. Doğum esnasında ölür Cathy. Heatcliff ise saatlerce bahçede, bir ağacın altında bekler onun ölüm haberini.
S 204: Öldürülenler, öldürenlerin peşini bırakmazlar. Yeryüzünde dolaşan hayaletler olduğunu sanıyorum, biliyorum bunu. Yanımdan hiç ayrılma! Hangi biçime girersen gir, beni çıldırt! Yalnız, içinde seni bulamadığım bu uçurumun dibinde beni bırakma! Of tanrım! Anlatılamaz bu! Canım olmadan nasıl yaşarım! Ruhum olmadan nasıl yaşarım!
Yeni doğan çocuğa Cathy ismi verilir. Annesinin ismi yani… Isabella ise maruz kaldığı zulme dayanamayıp evi terk eder, aslında kaçar, bir özgürlük koşusunun sonucunda arınır ve yeni bir yaşama başlar. İlginçtir ki o da birkaç ay sonra bir erkek çocuk dünyaya getirir. Babası elbette Heatcliff’tir. O da çocuğuna Milton ismini koyar. Roman bu çocukların dünyaya gelişiyle ikinci kuşak anlatısına geçer. Çocuklar bir anda büyür, ebeveynler yaşlanır, geçmiş bir trajedi olarak anımsanır sadece. Hindley’in oğlu Hareton, Cathy’nin kızı Cathy ve Isabella’nın oğlu Milton…
Yaşlılığında dingin bir yaşam süren Mr. Linton, sürgündeki kız kardeşi Isabella’dan bir mektup alır. Kardeşi hasta olduğunu, onunla konuşmak istediğini yazmıştır. Mr. Linton kızını Mrs. Dean’a emanet edip yola koyulur. Korumacı bir dürtüyle büyütülen Cathy, hiç çiftliğin dışına çıkmamıştır, babasının yokluğunda atına biner, çitleri geçip yola koyulur; meraklı bir kızdır, uzakları merak ediyordur, yolu ise Uğultulu Tepeler’e düşer. Tesadüftür hepsi… Kuzeni Hareton ile tanışır. Mrs. Dean onu bulduğunda muhabbet epey ilerlemiştir, neyseki Heatcliff o anlarda evde yoktur. Mrs. Dean, Hareton’u görünce hem şaşırır hem üzülür.
S 238: Hareton güçlü kuvvetli, atletik bir delikanlıydı; yüzü güzel, kendi dinç ve sağlıklıydı. Ama kılığı kıyafeti tam yaptığı işlere uygundu; işi gücü tarlada çalışmak, kırlarda tavşan ve başka avlar peşinde koşmaktı. Yine de yüzünden, Karaca, babasında bulunmayan daha üstün niteliklere sahip olduğu anlaşılıyordu. Onda, sık, yabani otlar arasında kaybolmuş iyi türden şeyler vardı kesinlikle; bu yabani otlar alabildiğine gelişip çoğalarak, bakımsız bırakılan ötekileri bastırmıştı. Yine de toprağın verimli olduğu belliydi; değişik ve elverişli koşullar altında bol ve bereketli ürün verebilecek gibiydi.
Mr. Hindley, ölmeden önce alkole düşmüş, bütün servetini kaybetmiştir. Kayıp olduğu yıllarda bir şekilde para kazanan Heatcliff ise onun bütün servetini ve çocuğunu dâhil elinden almıştır. Mr. Hindley gizemli bir şekilde öldükten sonra koca konak Heatcliff’e kalır. Bu bir intikamdır ve durmak bilmeyen bir kötülük gibidir: Babasız ve annesiz kalan Hareton, yeni sahibinin elinde cahil, kaba, kötü bir çocukluk geçirmiştir. Heatcliff kindar bir adamdır.
S 264: Ama bu yalnızca bundan sonra çekeceklerine bir başlangıçtır. Bu suskunluktan, bu kabalık ve bilgisizlikten de hiçbir zaman kurtulamayacak. Ben onu, babası olacak o alçağın beni bağladığından çok daha sıkı bağladım, hem de daha aşağı bir düzeye indirdim. Çünkü o, bu hayvansı durumuyla övünüyor. Onu öyle yetiştirdim ki, artık hayvanlıktan uzak her şeyi sersemlik ve zayıflık diye görüp küçümsüyor.
Isabella ve Heatcliff’in oğlu Milton annesini kaybedince önce dayısının evine sığınır. Sonra Heatcliff onu bazı kötücül düşüncelerle evine alır, sonuçta yasal vasi odur. Ardından planını işlemeye başlar. Milton hastalıklı, tuhaf, çok zayıf bir çocuktur. Heatcliff ondan ve onun hatırlattıklarından nefret duyar, zaten sevdiği kadın Cathy’i kaybettikten sonra iflah olmaz bir adama dönüşmüştür. Oğluna da gram acımaz… Fakat planı sinsilikle yürütür: Küçük Cathy ile bu oğlan çocuğunu evlendirirse dolaylı yollardan bölgenin en zengini olacak, nefret ettiği adam olan Mr. Linton’dan edebi bir intikam alacaktır. Küçük kızıyla avunup mutlu bir yetişkinlik geçiren Mr. Linton ise bu sinsi planı sezemez. Tam da o günlerde, yani biricik kızının yetişkinliğe adım attığı dönemde hasta olur, yataklara düşer. Bazı rastlantılar eseri birbirine yaklaşan Milton ve Cathy ise tuhaf bir aşk yaşamaya başlarlar. İşin özünde Cathy yardıma muhtaç bir çocuğa yardım ediyordur. Fakat bir gün kendisini kilitli bir kapının ardında, Heatcliff ve Milton’un tuzağına düşmüş bulur. Çırpınan kuş gibidir. Bir yanda hasta yatağındaki babası, diğer yanda aç bir akbaba… Heatcliff, ondan evlilik sözü alır ve planına nihai bir son hazırlar. İşin özü oğlunun yakın zamanda öleceğinden çok emindir. Heatcliff kötüdür ve elini değdiği her şeyi karartan bir büyücü gibidir. Mr. Linton maalesef onun gölgesinde ve güdümünde, onun hastalıklı ve kıyıcı iç sesine dönüşür.
S 336: Onun evi değil ki, benim evim. Babam, ‘Catherine’in her şeyi senin,’ diyor. Onun bütün o güzel kitapları artık benim. Catherine bana, ‘Odanın anahtarını ele geçirir de beni salıverirsen, kitaplarım da, güzel kuşlarım da, midillim Minny de senin olsun,’ dedi. Bende ona, kendisinin verecek bir şeyi olmadığını, zaten onların hepsinin benim olduğunu söyledim.
Romanın sonuna doğru yaklaşırken ilginç bir kesişim yaşanır: Catherine ve Hareton birbirlerine yaklaşırlar. Mr. Heatcliff’in gözetiminde bir vahşi gibi büyüyen Hareton ve babasını kaybettikten sonra tuzağa düşürülüp hasta bir çocukla evlendirlen Catherine… Aralarında didişmeler, kavgalar, gürültüler tuhaf bir aşka dönüşür. Tabii Mr. Heatcliff bundan da evinde yükselen kahkahalardan da memnun değildir.
S 381: Heatcliff, “Şükret ki oturduğun yere uzanamıyorum!” diye haykırdı. “O kör olası gözlerini kırpmadan dik dik ne bakıyorsun yüzüme? İndir önüne bakışlarını! Karşımda olduğunu hatırlatma bana bir daha. Artık gülmeyi sana unutturdum sanıyordum.” Hareton yavaşça, “Gülen bendim,” dedi.
Elbette, yaşam Mr. Heatcliff için de son bulacaktır. O, bencil, sert, katı adam ömrünün son günlerini ilginç bir diyetle geçirir: Kendisini aç, uykusuz, takatsiz bırakır. Boşlukta gördüğüyle mutlu olur. Bazen çocukluğunu hatırlayıp Catherine -Cathy- diye sayıklar. Ne pişmanlık hisseder, ne de tesellileri duyar. Motosiklet üzerindeki bir öfkeli genç gibi gazı kökler, deneyimlediği eşsiz sarhoşlukla mutlu olur. Mrs. Dean ise ilginçtir bütün roman boyunca son nefesini vermek üzere olan insanların başucunda olmuştur, hayat onu Mr. Heatcliff’in ölümünde de bu göreve sürüklemiştir. Elinde büyüyüp sağ kalan son çocuk da ölmek üzeredir. Ona İncil’i, bir papazı önerir ama Heatcliff reddeder.
S 400: Hiçbir papaza gerek yok; mezarımın başında bir şey söylenmesi de gerekmez. Artık neredeyse benim cennetime girdim, diyorum sana. Başkalarının cennetindeyse ne gönlüm var ne gözüm.
Romanın mühim karakterlerinden birisi de Joseph isimli uşaktır. Belirgin bir kültürü, eve ait çalışanların çok uzun yıllar çalıştığı bir sistemi temsil eder. Evvela evin babasına, sonra çocuklarına hizmet etmiştir. Aksi, gergin, yalnız bir adamdır. Aşırı dindandır. Bundan öte yobaz bir karakteri temsil eder; yani çağın hiçbir düşüncesini kabul etmeyen, bildiklerini asla sorgulamayan, değişime direnen, önyargılarla dolu, ilginç bir insandır. Genel bir nefret halindedir. Kısa cümleleri genelde yıkıcı tondadır. Bir yerden sonra kimsenin ciddiye almadığı bir adama dönüşmüştür. O yüzden olayların hem göbeğinde hem de dışındadır, neredeyse hiçbir şeye ve hiç kimsenin yaşamına dokunmamıştır; mesela aynı statüdeki Mrs. Dean’in tüm kararları bir sonuca ulaşırken Joseph öyle gezer durur, aileye iyi kötü bir hizmet sunar. Düzenli olarak tek yaptığı şey ise kendisinden şikâyet edeni “gitmekle” tehdit etmesidir. Bu da doğrusu deliler evine yakışan bir sitemdir! Mr. Heatcliff’in ölümünü bile nevi şahsına münhasır bir öfkeyle karşılar.
S 402: Onun ruhunu şeytan alıp götürmüştür. İsterse bedenini de alsın götürsün, vız gelir! Pöh! Şuna bak, ne aşağılık suratı var, ölümle alay ediyor!