Yeraltı Demiryolu
Bu romanı gazete ekinde görmüş, ismini bir yere kaydetmiştim; aradan epey zaman geçti, unuttum konusunu. Arka kapağındaki yazıyı okuyunca aklıma yakın zamanda okuduğum Tom Amca’nın Kulübesi düştü. Evet, bu roman da modern bir kölelik anlatısıdır. Genç yazar, Amerika’nın karanlık geçmişine ışık tutma niyetindedir.
S 14: Fiyatındaki düşüşü yerel piyasanın gerçekleriyle açıklamak mümkündü. Başka bir sahibi istiska hastalığından ölünce, adamın dul eşi memleketi Avrupa’ya dönebilmek için bütün mülkünü satışa çıkardı. Üç ay boyunca bir Galli’nin malı olan Ajarry’yi bu efendisi de vist oyunu sırasında üç köle ve iki domuzla birlikte kaybetti. Bu böyle devam etti.
Roman, bir soy çözümlemesiyle açılır: Üç kuşak bir öyküye sığar. Siyah bir çizgidir bu çözümleme; bir tarafta Beyaz Amerika, diğer tarafta Siyah Amerika… Karakterimiz Cora, Siyah Amerika’ya ait çözümlemenin son kuşağına aittir. O da bir köledir ve ölümlerle dolu bir geçmişin üzerinde geziniyordur. Gelecek ise karanlık bir hayal gibidir.
S 19: Zencilerin doğum günleri olmadığını herkes bilirdi.
Kölelik nedir? Köle, kime denir? Köle kişi ne kadar köledir ve ne kadar insandır?
S 41: Michael’in eski efendisi Güney Amerika papağanlarının ezber becerilerine büyük ilgi duyuyordu ve mantık yürüterek bir kuşa kısa şiirler öğretilebiliyorsa, bir köleye de ezber yaptırmanın mümkün olduğu sonucuna ulaşmıştı. Kafataslarına şöyle bir bakınca bile bir zencinin beyninin kuşunkinden büyük olduğu görülebiliyordu sonuçta.
Cora, kölelik ifritiyle ilgili çok şey görmüştür. Betimler, anlatır, hatırlar. Daima aktif bir zihne sahiptir.
S 44: Ağaçlardan sallanan cesetlerin akbabalara ve kuzgunlara bırakıldığını görmüştü. Kadınların dokuz kamçılı kırbaçlarla kemikleri görünene kadar dövüldüğünü görmüştü. Kaçmaya engel olmak için kesilen ayaklar, hırsızlığı engellemek için kesin eller.
Bilinen ama unutturulmak istenen bir uzak diyar: Köle Amerika’sı… Pamuk üretimi, çiftlikler, zorba beyazlar, kaçak siyahileri kovalayan köpekler; katı gelenekler, İncil’in saptırılan kölelik yorumu, vahşetin yasallaşması, tecavüz, sapkınlık ve cinayet… Cora, genç bir kızdır. Randall ailesine ait bir pamuk üretim çiftliğinde toplayıcı köledir. Üç nesildir bu çiftlikte olduklarından Cora, yaşamında başka bir yer görmemiştir. Ama duymuştur, özellikle özgür şehirleri… O günlerde aklında firar vardır. Annesi Mabel bunu başarmış yegâne köledir. Avcılar onu bulamamışlardır. “Yeraltı Demiryolu” aslında bir kavramdır. Kölelerin kaçış güzergâhına verilen isimdir. Özellikle bu güzergâhta kaçaklara yardım eden insanlar kast ediliyordur.
S 52: Köle avcısı, kulağa inanılmaz gelse de eyaletin güney kesiminde yeraltı demiryolunun yeni bir kolunun açıldığına dair söylentiler dolaştığını anlattı. Yaşlı Randall bu habere dudak büktü.”
Bir tarafta kaçmak ve özgürlüğe koşmak; diğer tarafta sistemi korumaya çalışmak… Yani işkence! Randall çiftliği iki varise kalmıştır: James ve Terrence. Birbirlerine benzemeyen kardeşler, farklı bölgeleri farklı yöntemlerle yönetiyordur. Cora’nın da sahibi James duygusal ve ılımlıdır. Terrence ise despot ve gergin bir tiptir. James genç yaşta bir anda ölür. Devasa arazi Terrence’a kalır. O boşluktan yararlanıp kaçmaya çalışan bir köle yakalanır ve vahşi bir yöntemle teşhir edilerek öldürülür.
S 58: İzleyenler çığlıklarını dinlemek zorunda kalmadı çünkü erkeklik organı ilk gün kesilip ağzına yıkılmış ve dudakları dikilmişti. Tütmeye başlayan tomruk karardı, tutuştu. Ahşaptaki figürler canlanmış gibi alevlerin arasında kıvrılıyor, bükülüyordu.
Kölelik keskin bir çizgidir. Bir tarafta kötü, barbar, çirkin, diğer tarafta vicdanlı insanlar vardır. İşte yeraltı demiryolu da bu insanlar tarafından yönetiliyordur.
S 63: Bay Fletcher, Tanrı’ya hakaret olarak kabul ettiği kölelikten nefret ediyordu. Kuzey’de yaşarken kölelik karşıtı çevrelerle ilişkisi olmamıştı ama barbarlık sistemini ilk elden gözlemleme fırsatı bulunca varlığından bile haberdar olmadığı fikirler canlanmıştı zihninde.
Amerika, o günlerde belli bir yasa sistemiyle yönetilmiyordur. Sanayinin gelişmiş olduğu kuzey ve tarımın gelişmiş olduğu güney birbirinden ayrı yasalara tabiidir. Kölelik, özellikle güneyde vardır. Kuzeye ulaşan köleler özgürleşme şansına sahiptirler. Tabii eşya oldukları için bu iş öyle çok da kolay olmuyordur.
S 91: New York şehri, kölelik karşıtı hareketin beşiğiydi. Ridgeway’in yakaladığı köleleri Güney’e götürmeden önce mahkemeden onay alması gerekiyordu. Kölelik karşıtı avukatlar belgelerden barikatlar kuruyor, her hafta yeni bir strateji geliştiriyorlardı. New York’un özgür bir eyalet olduğunu iddia ediyorlardı; sınırdan geçen her zenci bir anda sihirli bir şekilde özgür kalıyordu.
Özgün bir karakterle roman derinleşir: Ridgeway! Usta bir köle avcısıdır bu adam. Basit bir adam değildir. Kendine has düşünceleri vardır. İşini iyi yapmak üzere bir ideal kurmuştur dünyasında. Beyaz adamı beyaz olduğu için değil, güçlü olduğu için seviyordur. Bununla birlikte idealist insanlarda gözüken bir kaderci anlayışa sahiptir.
S 92: Kızılderililerin topraklarını yitirmemesi gerekiyor olsaydı, o topraklar hâlâ onların olurdu. Bu yeni dünyayı ele geçirmek beyaz adamın kaderi olmasaydı, şimdi onun sahibi olamazdı.
Yazar hızıyla şaşırtır okuru. Cora özgürleşmek için düşer yola. Yeraltı Demiryolu bağlantılarını kullanarak özgürleşir. Bir anda özgür bir siyahinin ürkek adımları yayılır zihnimizde: Cora, artık başka birisidir.
S 105: Sam’in ona istasyonda verdiği belgelerin üzerindeki isim Bessie Carpenter’dı. Cora, aradan aylar geçmesine rağmen Georgia’dan buraya yaptıkları yolculuğu atlatabildiğine hâlâ inanamıyordu.
Kölelik romanlarını okurken şu soru hep gelir aklınıza: Bu siyahiler nereden geliyorlar? Colson Whitehead’e göre bunun cevabı karmaşık değildir.
S 111: Afrika’nın her yanındaki köylerden çalınıp getirilen köleler farklı diller konuşuyormuş. Okyanus ötesinden getirdikleri sözcükler zaman içinde dayakla içlerinden sökülüp alınmış: Kolaylık olsun diye, kimliklerini yok etmek için, isyanları engellemek amacıyla.
Romanın kapsadığı tarihte Amerika genç bir ulustur. Bazı bireysel teşebbüslere fazlasıyla açıktırlar. Tabii demokratik denemelere de. Cora ve Ceaser, yeni yaşamlarında kısmı bir özgürlük yaşıyorlardır; alışveriş yapabilecekleri mağazalar beyazların alışveriş yaptığı mağazalara göre daha pahalıdır, doğum kontrol gibi tıbbi yöntemlerde denek gibi kullanılıyorlardır. Nüfüsu kontrol etmek için bazı siyahi kadınların kısırlaştırılması gündemdedir. Cora teslimiyetle fakat şaşkınlıkla takip ediyordur olan biteni.
S 130: Doktorların ne isterlerse yapabilecekleri nesnelerden başka bir şey değillermiş gibi. Bayan Anderson da bunalıma giriyordu. Bu, onu anneliğe elverişsiz hale getiriyor muydu? Doktoru ona aynı teklifi yapabilir miydi? Hayır.
Ceaser bir makine fabrikasında çalışıyordur. Cora ise evvela çocuk bakıcılığı yapmış, sonra ilginç bir iş bulmuştur: Müzede oyunculuk! Galeri galeri ayrılan müze Amerika ile ilgili farklı kültürlere ev sahipliği yapıyordur. Cora da siyahi kültürle ilgili kısımlarda galerinin içinde basit roller sergiliyordur. Yani canlı bir figürdür. Oysa beyaz insanların hepsi balmumu heykeldir. Bunu sorgular Cora; belli bir düzeyde okuma yazma öğrenmiş, yardımsever insanlar sayesinde bilinçlenmiştir. Köleliğin devamı ırkçılıktır ve Cora bunu sorguluyordur farkında olmadan.
S 134: Çalıntı toprağı işleyen bedenler. Durmak nedir bilmeyen bir makine vardı ve aç kazanı kanla besleniyordu.
Roman boyunca çiftlik yerine genelde plantasyon terimi kullanılıyordur. Kaba tabirle tarımsal geniş arazi demektir. Bazı plantasyonlarda vahşice yöntemler mevcuttur.
S 199: Zincirlerle veya ne kadar yeriniz olduğuyla ilgisi yoktu. Plantasyonda hür değildi ama arazisinde serbestçe dolaşıyor, temiz havayı içine çekiyor, yaz gecelerinde yıldızları seyrediyordu. Plantasyon küçük ama büyüktü. Burada efendisinden kurtulmuştu ama ayağa kalkamayacağı kadar dar bir tavşan deliğindeydi ve sessizce yerlerde sürünüyordu.
Köleliği sistematikleştiren kuşaklar nasıl büyütülmüşlerdir? İncil, köleliği nasıl meşru kılıyordur? Bu soruya cevabı Cora’ya iyilik yaparken ihbar edilen bir kadın cevap verir.
S 212: Bazıları zencilerin çok eski zamanlarda dünyayı yöneten devler ırkının kalıntıları olduğunu iddia ediyordu ama Edgar Delany onların Afrika’daki bir dağın zirvelerine tutunarak Tufan’dan kurtulan lanetli siyahi Ham’ın soyundan geldiklerini biliyordu. Ethel, eğer lanetlendiyseler Hristiyan rehberliğine daha da fazla ihtiyaçları var diye düşündü.
Yazar geniş bir çember çizer okuru için. Cora özgürleşir, ardından özgür bir yaşam sürer, fakat köle avcısı Ridgeway’den kaçamaz, tekrar köle alarak onu kullanan aileye doğru yola çıkar. Ridgeway acımasız, sert, duygusuz bir adamdır. Hiç dokunmasa bile olabilecekken kafayı Cora ile bozmuştur. Dünyanın değişimi, dağıtılan pankartlar, ülkenin kuzeyinde mutlu mesut yaşan siyahiler… Hiçbir şey ondaki bağnazlığı yumuşatmaz! Bencil bir topluma ait ayrıcalık polisi gibi bir görev üstlenmiştir. Kendince adalete hizmet ediyordur. Mükemmel bir karakterdir!
S 243: Bunca yıl sonra Amerikan ruhunu tercih ediyorum ben, bizi buraları zapt etmemiz, bir şeyler inşa etmemiz ve burayı medenileştirmemiz için Eski Dünya’dan Yeni Dünya’ya çağıran ruhu. Yok edilmesi gerekenleri yok etmemiz için de tabii. Aşağı ırkları yükseltelim diye. Boyun eğdiremiyorsak yok edelim diye. İlahi emrin kaderimiz kıldığı şey, Amerikan buyruğu budur.
Maalesef özgürlük eski Amerika’da kolay kazanılan bir değer olmamıştır siyahi halklar için. Yazar, bu düşünceyle sarmalar romanını. Bir sürü siyahiye yuva olan Valentine Çiftliği ise çatışma ortamının son arenasına dönüşür. Yazar dönemin aydın fikirlerini bu çiftlik üzerinden, sanki bir ütopya anlatısı gibi aktarır. Fakat arenada kan eksik olmaz.
Özgürlük bir yolculuktur!