labirent

Kitabın arka kapağındaki metin şu zarif cümleyle son bulur:

Labirent, yüzeyde hüzünle akan, derinde keskin akıntılara kapılan bir yeni çağ romanı.

Roman ise şu cümlelerle başlıyor:

Saat çalıyor. Bir yük gemisinin yorgun tayfalarını çağıran yemek ziline benziyor saatin sesi. Yük gemilerini kim anımsar ki?

 

Romanımızın başkahramanı Boratin’i evinde, etrafını yabancı gözlerle incelerken yakalarız. Çabucak da iletişime geçeriz. Onunla beraber bakarız onun evine. Anımsamalar. İlaç paketlerinin etrafındaki anımsamaları onu yakın maziye götürür. Elinde yakın mazisi dışında pek bir şey de yok gibidir zaten – öyle bir hisse kapılırız.

S 11: Şimdilik anlam veremediğiniz, zamanla bütünleşeceğiniz şeylere sahipsiniz. Gerideki hikâyeniz ne olursa olsun belki bu dünyanın size ağır gelen bir yanından kurtulmak istediniz. Buna cüret ettiniz, hatta başardınız da.

 

Roman, sade bir dille kaleme alınmış. Konuşuruz sanki Boratin ile. Tanıdık birisidir Boratin. Hayal ettiğimiz birisi: Varlıklı, müziğe yetenekli, akıllı ve bilgili… Müzik ile hayat iç içedir Boratin’in kayıp mazisinde, roman da Boratin ile aynı niteliği gösterir. Belli bir ritim vardır metinde. Söz önemsenir. Bunu şu cümlelerde yazar kendi ağzından damlatır.

S 24: Başlangıçta sözün var olduğunu duymuşlardı, şimdi sahafın sesinden, en sonda da yalnızca sözün kalacağını duyuyorlar. Hayat, sözü idrak etmektir.

 

Burhan Sönmez bir sahafı konuşturur. Sahaf, geçmişle bugünü, kitap nesnesi üzerinden bağlar. Yani yaşamı bağlarlar. Tarih, bu konuda sahaf kadar detaycı değildir. Sahaf, yüz yıl öncesinin yoksul bir çocuğunu anlatır bize. Geçmişini arayan Boratin’in sahaf eksenine girmesi hoş bir detay olmuştur.

Okuma deneyimi Boratin’in yaşamına dair bazı izleri keşfederek devam eder. Boratin annesini ve babasını çocukken kaybetmiştir. Yalnız yaşıyordur. En yakın arkadaşı Bek, romana ikinci karakter olarak girer. Maksadı yardım etmektir Boratin’e.

 

Önce bir sahaf ile karşılaşır Boratin. Ardından bir saat ustasıyla… Zaman, kavram olarak Burhan Sönmez tarafından ciddiyetle irdelenir.

S 53: Geçmiş ile gelecek, gerçek hayatı hissetmenin önünde engeldi. Saat bize bunu göstermişti, ama hâlâ saate alışmış, ona uygun ruhlar edinmiş değildik.

 

Boratin durgun bir suda ilerlemeye çalışan bir salın içindedir. Sürüklendiği kıyıya bakar, maziyi hatırlamaya çalışır. Bugünü anlamak ister. Pek hareket etmez, evinden çıkmaz. Onunla ilgilenen dostlarına sorular sorar. İlginç bir şekilde pek meraklı değildir Boratin, ağır ağır dağıtır geçmişi örten sisi. Roman bazı sorulara düşünülmüş cevaplarla doludur. Boratin hafızasını kaybetmiş insandan çok, doğru sorulardan kaçan insanı temsil eder. Büyük bir şehirde, küçücük kalmıştır ve büyük sorularla değil, küçük sorularla ilgilenir.

S 83: “Nereye kadar? Belki aklıma bir soru takılmıştı, onu düşünüp duruyordum. Sınıra gidip canıma kıyıyordum. Ne aradığımı belki ben de bilmiyordum. Hayat ile ölüm arasındaki mesafeyi kaldırıyordum. Aklımı kapandan kurtarmanın başka yolu yoktu.”

 

Şu soruyla sarsılır okur:

S 107: “Ablam da sabır diyor. Bu sözcük başka dillerde de bu kadar çok kullanılıyor mu? Sabır yerine söylenecek, insanı elinden tutup kaldıracak daha güçlü bir sözcük yok mu?”

 

Zaman, tahayyül etmenin önünde biraz engel gibidir romanda. Zaman içinde kaybolmuştur Boratin. Hafıza, zamanla mücadelesinde belki de büyük silahıdır insanın. Kim bilebilir ki?

S 112: “Çarklardan biri yanlış dönüyor. Hangisi olduğunu bilmiyorum. Bir çarkı değiştirmeyi denesem, hepsi duracak.”

 

Labirent…

Romanımızın ismi öyle sanıyorum ki çıkış arayan insanlar düşünülerek konulmuş. İstanbul bir labirenttir. (Muhakkak ki öyledir.) Belki de toplumun ta kendisi… İnsanlar arasındayız, kaçamıyoruz onlardan. Geçmişi yitirsek bile insanların arasına dönüyoruz. Duramıyoruz hiçbir şey bilmesek bile. İlerliyoruz mutlaka. İlerledikçe çıkış arıyoruz, çıkışı uykularda, rüyalarda buluyoruz.

 

Boratin ise bir yağmur damlasına tutunarak çıkıyor romandan.

 

Burhan Sönmez - Labirent