deniz kenarında koşan ala köpek
Destansı bir anlatım… Sözlü edebiyatı özümsemiş olan Aytmatov kendi “sözünü” oluşturmuştur. Eski çağlara ait, deniz kıyısında yaşayan bir balıkçı topluluğunu okuruz; onların geleneklerini, hareketlerini, günlük rutinlerini öğreniriz. Karakter merkezli ilerlemez eser. Topluluk anlatılır. Diyalog fazla yoktur. Detay ise çoktur. Bu da romanın hacmini düşürür. Ala Köpek Dağı isimli bir dağ dizisinin kıyısında bulunan bir oymakta geçer eser: Deniz Kızı Oymağı.
S 17: Soylarının anası olan Deniz Kızı yüceltilecekti bu türkülerde.
Hikâye, yoksullukla mücadeleyi anlatan sıcak bir aile anlatısıyla devam eder. Kirisk ilk kez ava çıkıyordur ve bu hem kendisi için hem de oymağı için kritik önemdedir. Tüfek kullanarak fok -eserde denizaslanı olarak da geçer- avlıyorlardır. (Denizaslanı ve fok tür olarak çok benzerler birbirlerine.)
S 49: Söz verdi kendine: İkinci avcılığında hiç acele etmeyecek, kafasına başka bir şey de takmayacaktı. Babasının öğrettiği biçimde, soluğu ile gözü “hedefin tam üzerinde durunca” basacaktı tetiğe.
Aytmatov bize uzak, hayali bir diyardan seslenir. İnançları ve yaşamları farklıdır bu deniz insanlarının. Ama birliktelikleri insan toplulukları için örnek teşkil eder. Maalesef bu dört denizci müşkül bir vaziyetin içine düşerler. Sis çöker üzerlerine. Yönlerini kaybederler. Gökteki yıldızları göremiyorlardır çünkü.
S 67: Yıldızlı gök kubbeyi açsın diye göklerin tanrısına; yeleli, saçaklı yüzüyle denizlerin ötesinden uzanıversin diye rüzgârların efendisine yalvardılar.
Dalgalara yakalanırlar. Savrulurlar. Ekipmanları ise ilkeldir. Avlayabildikleri tek balığı ve ağırlık yapan yüklerini suya bırakırlar. Sadece biraz suları kalmıştır. Yapabilecekleri tek şey beklemektir. Sis dağılacak, onlar da karayı bulabileceklerdir. Beyaz, masalsı ama öldürücü bir atmosferde beklemeye başlarlar. Birbirlerini bile zor görürler. Heybelerindeki suyu ise idareli içmelidirler. Bilge balıkçı Orhan Dede ömrünü düş ülkesinin dişil kahramanı denizkızı hayaliyle geçirmiştir. Oğluyla ve yeğeniyle vedalaşıp kendisini denize bırakır.
S 87: Ağlama, oğlum, deden yok artık. Deniz Kızı’nın yanına gitti. Onu boşuna çağırma!
Yaşamak, insanca bir ömür sürmek, her şeye rağmen iyicil ve dürüst olmak gibi meselelere odaklanır Aytmatov. Kayıktaki vaziyete uygun düşecek beşeri sorunlardır bunlar. Metin mitsel bir atmosfer de oluşturup insana dair bu sorunları destanlaştırır. Orhan Dede’yi Mılgun takip eder. Sıra ise yavaş yavaş Emrayin’e gelmektedir.
S 102: O gece, bundan önceki tüm yaşantısının geçirdiği bu son gecenin hazırlayıcısı olduğunu anlamıştı. Demek, doğması, ölmesi, son gücüyle oğlunda kendisini sürdürmesi içindi. Oğluyla sessizce vedalaşırken işte bunları düşünüyordu. Yeryüzünde var oluşunun, son nefesine dek kendini oğlunda sürdürmek olduğunu anlaması o gecenin tek kazancıydı.
Emrayin de atlar denize. Aytmatov bu hazin karar aşamasında okurunu hüzne boğar: Emrayin oğluyla konuşmadan ve vedalaşmadan, o bir melek gibi uyurken ölüme atlamıştır. Su fıçısının içinde sadece birkaç tas su kalmıştır.
S 106: Kirisk uyuyakaldığı için kendini suçluyor, üzüntüden ağlayıp duruyordu. Uyumamış olsa babasını bırakmaz; elleriyle, dilleriyle sımsıkı yapışarak kayıktan gitmesini engellerdi. Bu korkunç, bu kahredici boşlukta tek başına kalmaktansa onun yanında açlıktan ölmek daha iyiydi.
Su biter, güç tükenir, ümit kalmaz artık. Bir küçük çocuk… Göğe bakar, suya bakar, içine dönüp özüne bakar. Hem açlık hem susuzluk… Tükenmiştir artık. Tam her şeyden vazgeçtiği esnada sis dağılır, Ala Köpek Dağı’nın zirvesi gözükür.
S 115: Gözlerini ovuşturarak bir daha baktı. Evet, oydu. Denizin koyu yeşil tümseğinin ardından Ala Köpek Dağı ona bakıyordu. Ala Köpek koşuyordu ona doğru. Ulu Ala Köpek!
Bu eser “aile” perspektifi üzerinden okunmalıdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi duran çok güçlü bir baba ve onun deneyimlere açık hassas oğlu… Koruma, sahip çıkma, yön gösterme gibi işlevsel problemlerle uğraşan ve bununla birlikte “dedelik” makamını temsil eden yaşlı bir adam… Bu aileye eklenen kaya gibi bir yetişkin… Sahnede susuzluğun kudurtucu oyunu ve direngen bir çocuk… Bu çocuk ilk avında başarısız olmuştur ama en zorlu meselede irade göstermeyi başarmıştır: Kalan suyu ne olursa olsun idareli kullanmıştır! İnsan olmayı ise asla bırakmamıştır – yas da insana dairdir.
Bu eserin bir diğer güzelliği de doğayı yumuşatmamış, insanı yüceltmemiştir. Her şey, buna cümleler de dâhil, dozunda ve ayarındadır.