Volkan'ın Romanı
Romanın açılışı bir
anımsamayla olur. Fakat anımsananın belirsizliği cümleleri de etkiler. Duyar
gibi okursunuz romanı, birkaç sözcük asılı kalır kulakta, devamını merak ederek
ilerlersiniz. Dil ise akıcı gözükür, bununla birlikte yazara özgü tek kelimelik
cümleler vardır aralarda. Biraz bilinç akışı – anımsamaya da uygun olarak –
esintileri alırız.
Şahsi bir not: Ben
metinde bu tip (yazı tura ve sonrası) denemeleri oldukça güzel buluyorum. Metne
hareket ve disiplinlerarası bir bakış açısı sunuyor.
S 2: Yazı tura atılabilir
en fazla. Kafasında. Kafadan. Yazı: Yıllar sonra. Tura: Yıllar geçmeyecek.
Yenmiş kebap kokusu son.
İlk izler: küçük bir ev,
sıcak hava, yalnız bir adam, karpuz, uyku isteği, polislik… Karakterimizin
adı Volkan’dır. Otuzlu yaşlarda olduğunu tahmin ediyoruz okur olarak. Bekârdır.
Volkan’ın anımsamalarıyla açılan roman, günlük yaşama dair izlerle devam eder.
Anımsamalar derinleşir. Detaylandırılmış anılar başlar ve bunlardan en ilginci
babasına dönük betimlerin ait olduğu kısımdır.
S 9: Yıllar sonra babası
gömülüp eve döndüklerinde teyzesi Volkan’a hayatının belki de en mantıklı
sorusunu sordu: “Ayakları da ölmüş müdür acaba?”
Volkan’ı tanırız ilk
sayfalarda. Babası da onun gibi polistir ve ondan daha yakışıklıdır. Volkan
genel polis görüntüsünden uzaktır; milliyetçi değildir, futbol sevmiyor, ailevi
ortamlardan pek hazzetmiyordur. Otuzuncu sayfaya yaklaştığımızda bir isimle
karşılaşırız: Barış. Bu isme daha önce onuncu sayfada anlaşılması güç bir
paragrafta ilginç bir argo sıfatla beraber denk gelmişizdir: Nafta… (Nafta
sözcüğünün eşcinseller arasında orta yaş erkek anlamında kullanıldığını
-araştırdım, ben de bilmiyordum- belirtmek isterim.)
S 28: Kasımpaşa’da Barış
olduktan sonra. Barış olmanın etkisiyle. Barış olmuş biri olarak.
Tulgar beyefendiyi ilk
kez okuyorum. Oldukça titiz bir yazar izlenimi oluşturdu bende. Zaman zaman
anlaşılması dikkat isteyen cümleler kurup okuru ciddiyete davet eder. Hikâye
bir yerden sonra bir gizeme bağlanır: Volkan emniyet içinde iç soruşturmaya
neden olacak müşkül bir vaziyetin içine düşmüştür. Bu aşamada başkomiser
karakterinin sesini de – dost ama tehlikeli bir dostluk – duymaya başlarız.
Ayrıca bir olay ile ilgileniyordur Volkan: Yakın zamanda bir olay olmuş ve yedi
futbolcu öldürülmüştür.
S 41: Bu şehirden
cenazeler kalkacak. Gençler bir köşede toplanıyorlar.
Perde perdedir bazı
romanlar. (Bazı romanlar ise tül perdelere yazılır.) Bu romanın bir perdesi de
Türkiye’deki polis teşkilatı ve teşkilatın kurgusal tuzaklarıyla ilgilidir.
S 76: Şu son birkaç
yıldaki. Bu işlere girdi gireli. Türkiye bu yola girdi gireli. Türkiye’nin bu
yolda olduğunu öğrendi öğreneli. Artık bildiğini kabul etti edeli. Murat’la ya
da başkalarıyla. Ne çok görüşme yapıldı, karşılaşma düzenlendi böyle saydam
dört duvarların arkasında, ardında, arasında.
Polisiye unsurlar içerse
de bu romana polisiye demek mümkün değildir, mesela Volkan polis değil de bir
bankacı da olabilir, yaşadığı güç durumu, banka içinde de yaşayabilir. İftira-suç-komplo
kurma gibi insanı sıkıntıya sokan durumlar sıkça karşılaşılan durumlardır.
Romanda bazen bizzat yazarın sesini de duyarız. Volkan üzerinden edebiyat ve
estetik üzerine bazı tespitler yapar.
S 96: Yani Volkan’ın
romanı, Volkan’ın arayışını durmaksızın belaya bulaştıracak bir edebi yapıt,
bir roman olacak ama işte bir yol haritası, bir yol hikâyesi, bir eylem planı
olarak, bir mimari yapı, bir hiyerarşiler tablosu, bir işleyiş mekanizması
olarak Volkan’ı kurtarmaya yetmeyecek bir girişim, çaba olarak kalacak.
Yazar, romanın hikâyesini
de anlatarak metne özgün bir dokunuş katar. Genelde Sauna’dan seslenir. Bu
sauna, Volkan’ın Barış olarak katıldığı bir kültürlenme ortamıdır. Açıkça
söylenmese de Volkan’ın eşcinsel olduğu sezilmektedir. Sauna insanları ise
Volkan’ı merak etmektedir. Romanın bir diğer önemli karakteri de başkomiserdir.
Bu karakterle Volkan’ın bir ilişki içinde olduğu sezdirilir. Yazar bizzat
başkomiserle bir gazeteci edasında konuşur, romanın iyice içine girer.
S 184: Kimliği açıklanmadı
daha. Ama ben montundan tanıdım yüzü karlara gömülü olmasına rağmen. Montu ben
vermiştim ona. İzin günlerinde giymek istemişti bu montu. Geceleri kulüplerde
de mesela.
Yazar okurunu romanın
sonunda oldukça ilginç bir yere götürür. Kendimizi Urfa’da buluruz. İlginçleşir
hikâye son kertede. Dudakta manidar bir tebessüm bırakır. Romanın sonunda
yazarın hüznünü -ah hüzün estetiği- hissederiz.
S 221: Ama daha küçücük
bir çocuk, bir yeniyetmeyken güzelliğin zulmüne maruz kalan, maruz tutulan
birinden, kaderinde güzellikle zulmün aynı şey olduğunu bizden çok önce görmüş
bir adamdan çok şey beklemedik mi biz de?