derinde bir yer
Ahmet İlhan, çeşitli dergilerdeki yazılarıyla tanınıyor özellikle. Yelpaze oldukça renkli; deneme, eleştiri, şiir üzerine incelemeler. Bu ikinci romanı… Roman, modern bir dönüşüm hikâyesi ile başlıyor. Mahir isimli bir karakterle tanışıyoruz. O bizle pek tanışmak istemese de, beyefendi pek yalnız ve bu duruma bilinçle sürüklenmiş.
S 6: “Bir an önce, yalnızlık rahmim dediği evine ulaşmak istiyordu.”
Hemen ardından Mahir’i kendi ağzından dinlemeye başlarız. Ailesinden bahseder bize. Biraz soğuk bir insan olan babasından… Mahir biraz öfkeli, biraz gergin, biraz da boş vermiş genç bir adamdır. Hem gergin bir bünye hem de pervasızlık Türkiye gibi ülkelere mahsustur. Bu bağlamda Ahmet İlhan’ın karakteri müstesna bir yer tutabilir modern edebiyat dünyasında. Toplumun bir kesiminde değişime öyle direnç var ki bilinç ordularının tek yapabildiği küsüp içine, evine kapanmak; maalesef öyle… Mahir de öyledir. Yaşamı kabullenmiş, görüyor, öfkeleniyor, öfkelenmesine kızıp kendisini yargılıyordur. Roman “bugünle” yüzleşir. Dolayısıyla yazar politik iklimi de yansıtır eserine.
S 14: “Başka kentlerden ve ülkelerden gelen yoksul, çaresiz insanlar aç, biilaç sokaklarda çöpleri karıştırmaya; onları bu duruma düşürenler de pişkince sırıtmaya devam ediyordur.”
Kırılır roman, derinleşir. Derinleşmenin eşiğini Yusuf karakteri oluşturur. Parkta karşılaşmıştır Mahir ve Yusuf. Yusuf’un evinde muhabbet devam etmiştir. Acaba Yusuf gerçek midir? Sık betimlenen ayna şizofreniye mi işarettir? Yoksa Mahir, okur olarak beni ele mi geçirmiştir? Merakla dinleriz Mahir’in Yusuf’a anlattıklarını. Mahir, çizgilerle anlatıyordur sanki kendini. Zamandaki beyaz sayfa kara çizgilerle dolar birkaç dakika içinde.
S 30: “İçinde doğduğum kire geri dönüyorum, beni yaratan kire. Başkalarının ruhundan, bilincinden, hastalıklarından, çağın cürufundan akmayan; yalnızca saf doğaya ait olan kirde yeniden ruh ve gövde bulmak için ben olan kendime gidiyorum.”
Romandaki zaman belirli bir çizgi üzerinde ilerlemez. Yusuf ile buluşmasının ardından bizi geçmişinde gezdirir Mahir, ardından tekrar arkadaşının yanına bırakır. Yusuf ile dost olurlar. Yusuf ona yeni bir yaşam önerir. Bu aşamada Mahir’in geçmiş yaşamı ile ilgili pek bir sır kalmaz: Başarılı bir mimardır, deniz gören bir dairesi, lüks bir yaşamı vardır.
S 51: “Bu kez farklıydı, gündüz insanlarının arasına girmem. Daha önce doyurulmaz bir hırsın, yükselme arzusunun, elde etmenin, daha çoğunu istemenin kölesiydim oysa şimdi bu duyguların hiçbirine sahip değilim.”
Bazı romanlar okuru kurgusuyla, bazı romanlar detaylarla, bazı romanlar ise gizem unsurunun işlenişiyle okuru yakalar. Derinde Bir Yer ise okuru karakterle yakalıyor. Gerçeklerle yüzleşmek isteyen karakter bize bizi hatırlatıyor. Bizden biri Mahir… Bizden belki çok az ayrı… Ama günün birinde onun gibi olabiliriz, kim bilir. İş yaşamlarını da paylaşan Mahir ve Yusuf, bizi kendi geçmişlerine götürürler. Yüzleşirler birbirlerine bakarak… Yaşarlar birlikte sokaklarda. Mesela birlikte LGBT eylemlerine katılırlar. Yusuf, arkadaşının yalnızlığını biraz dağıtmak ister ve onu iki arkadaşıyla tanıştırır. Mazlum ve Tezer. Mazlum onlardan yaşça küçük, genç bir adamdır. Küçük yaşta ailesini kaybedip tek başına kalmıştır bu yaşamda. Tezer ise iyi eğitimli bir kadındır, iç mimarlık mezunu olmasına rağmen mesleğini icra etmiyordur. Bir çevreci kuruluşta çalışıyordur. Yaşamla dolu bir ortama düşen Mahir bir kez daha geçmişini sorgular.
S 105: “Mahir’in ortaokulda, lisede, üniversitede çevresinde çoğu yoksul, karamsar, çileciliği huy edinmiş, hayata hep olumsuzluklar üzerinden bakan arkadaşları olmuştu.”
Bir elma düşer ağaçtan. Hem de olgunlaşmadan: Mazlum. Memlekete gidiyorum deyip vedalaşır arkadaşlarıyla. İlk anda birbirine dokunan Mahir ve Tezer ise bir masal başlamışlardı İstanbul’da. Birliktedirler genelde. Tezer gerçek bir İstanbul bir bilginidir. Mahir ise pek bilmiyordur yaşadığı şehri.
S 118: “Daracık bir hayal içinde başıboş, amaçsız dünyadan geçirmenin adı da yaşadım, olmamalı, diyerek bir güzel yerin dibine soktu kendini.”
Romandaki akışın içinde iki tane iz sık sık tekrarlanır:
1- Mahir, başka, özellikle de acı çeken insanlarda kendisini görür
2 – Bomba eylemleri
Birinci iz romana bir gizem unsuru katar. İkinci iz ise politik zemini oluşturur. Bir dönem ülkede canlı bombalar art arda patlıyor, büyük şehirlerde yaşam zorlaşıyordu. Reina’da, Beşiktaş’ta, Ankara’da, Suruç’ta… Ardı ardına patlamıştı bombalar. Bu romanda da patlıyor bombalar. Coplanıyor karakterler… Mesela Yusuf’un öğretmen babası HES karşıtı bir eylemde biber gazı yüzünden ölüyor. Bu roman için bir tedirginlik romanı demek de yanlış olmaz. Romanın yatağı Tezer’in arkadaşı iki genç kadınla birlikte biraz daha genişler: Elif ve Ruken. Tezer ve Mahir, derin bağlar ören iki arı gibi dolaşıyorlardır iyice küçülen peteğin içinde. Hem umutla bakıyorlardır yaşama hem de dostlarını özlüyorlardır. Asıl acı ise başka bir menzilde patlar: Ankara Gar’ında… Dostlar da eylemdedirler.
Yaşam neşesi ve kederiyle devam eder. Etmelidir. Dönenler olur memlekete. Çekip gidenler. Ve elbette, her şeye rağmen, eceliyle ölenler. Ölümlerle birlikte romanın sonuna yaklaştığımızı hissederiz okur olarak.
Derinde Bir Yer, bugünün romanı. Bugünün kaleminden süzülmüş. İkrar çabasına girmiş bir entelektüelin iç dökümü. Bugünü anlatmak zordur. Yazar kişi, araştırmacıdır genelde, kalemiyle birikimini karıştırır. Hayal gücüyle bir saksı yapar, içine birikimlerini eker. Nesnel kalabilir. Kalemine sadık olabilir. Fakat bugünü yazmak isteyen bir yazar, kalemini bir hüzün çizgisi üzerinde oynatır. Hele ki çalkantısı bol bir ülkede… Dolayısıyla yazar kendisiyle de yüzleşir, düşünür, şahsiyetinden parçalar bırakır harflerin arasında; kaçınmak istese bile bundan…
S 192: “Yaşadıklarımız, yaşadıklarımızın hakiki bir dille ve doğru bir biçimde ifade edilmesine mani oluyor.”